DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı ortak basın toplantısı gerçekleştirdi. İkili, hükümetin salgın politikalarına ilişkin açıklamalarda bulundu.
“Salgınla mücadele derken eşitsizliklere karşı da mücadele etmek zorundayız” diyen Fincancı şu ifadeleri kullandı:
* Yaşanan bütün o yoksulluğa, açlığa, yalnızlaşmaya, ayrımcılığa da dik durmalıyız, karşı durmalıyız ki bu salgınla başa çıkabilelim.
* Örneğin, kapattığınız birtakım işyerleri ile onları eğer yalnız bırakırsanız ve geçimleri için herhangi bir destek sunmazsanız devlet olarak o zaman sadece salgından yani hastalıktan etkilenmiyorlar.
* Açlıktan ve yoksulluktan da etkileniyorlar ve biliyoruz ki o zaman ölüm hızı çok daha yüksek oluyor. Hastalık ve bu hastalıkların ortaya çıkardığı kalıcı hasarlar çok daha yüksek oluyor.
“TAMAMININ ALTINDA İSTİŞARESİZLİK VAR”
Vaka sayılarının çok geç açıklandığını ve bu sayıların Bilim Kurulu'ndan ‘gizlendiğini' savunan Babacan, “Bunların tamamının altında istişaresizlik var. Konunun taraflarıyla oturup, meseleyi masaya yatırıp doğru bir şekilde görüşmemek var” ifadelerini kullandı.
“VATANDAŞIMIZI DOĞRUDAN İLGİLENDİREN BİR KONUNUN ÖTEKİSİ OLMAZ”
Ali Babacan konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:
* Kurumsal beriki taraf, kurumsal öteki taraf gibi, her meseleye olduğu gibi, iki kategoride kurumların değerlendirilmesi var. Sağlık gibi 84 milyon vatandaşımızı doğrudan ilgilendiren bir konuda bu işin yandaşı, ötekisi olmaz. Bu işin dost tarafı, düşman tarafı olmaz.
* Bu iş anca kafa kafaya verilip, Türkiye için en doğrusu aranarak yönetilmelidir. Bu şekilde yönetilmediği için zaten, eğer açıklanan rakamlar doğruysa dahi dünyada üçüncü ülke olmamız vaka sayısında bu sağlık tarafının ne kadar yanlış yönetildiğini bize gösteriyor.
“TÜRKİYE AĞIR BİR KRİZLE KARŞI KARŞIYA KALIR”
* İşin ekonomi tarafına baktığımızda da zaten son derece zayıf, rezervleri tüketilmiş, hazinenin imkanları tüketilmiş, yedek akçeleri bitirilmiş bir ülke olarak Türkiye bu pandemi sürecine girdiği için doğrudan destek konusunda da maalesef hükümet çok çok yetersiz kalmış durumda. Esnafımıza, küçük işletmelerimize doğrudan destek gerekiyordu.
* Sağlık çalışanlarımızın her türlü ihtiyacının karşılanması gerekiyordu. Siz bu ülkenin bütün kaynaklarını pandemi öncesinde tüketirseniz, bu pandemi döneminde de kaynak bulamazsanız o zaman hem sağlık tarafıyla ilgili böyle acı bir tabloyla karşı karşıya kalırsınız hem de işin ekonomi tarafında da Türkiye ağır bir krizle, çok yüksek bir işsizlikle ve ciddi bir yoksullukla karşı karşıya kalır.
BABACAN'DAN HÜKÜMETE ÇAĞRI
Hükümete çağrıda bulunan Babacan, “Lütfen insanları dinleyin. Muhalefet partileri de bu ülke için çalışıyor. Bu ülkenin iyiliği, bu insanların iyiliği için çalışıyor. Herkese; ‘benim tarafımda mısın, öteki tarafta mısın?', ‘dostum musun, düşmanım mısın?' diye bakmayın. Bu ülke hepimizin. Gelin beraberce şu sorunun çözümü için omuz omuza verip çalışalım” şeklinde konuştu.
“RAKAM 60 BİNLER CİVARINDA, OYSA 30 BİN AÇIKLANIYOR”
Babacan ve Fincancı, açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını da yanıtladı. Vaka sayılarına ve alınan yeni salgın önlemlerine ilişkin bir soruyu yanıtlayan Fincancı şöyle konuştu:
* Sahadan toplanan verilerle aile sağlığı kolumuzun değerlendirmesinde 47 bin vakadan söz etmiştik ki bu sadece aile hekimlerine filyasyon sürecinde bildirilen rakamlar, hastaneye doğrudan başvuruları içermiyor. Şöyle bir tabloyla karşı karşıyayız: Eylül-Ekim aylarında yüzde 10-15-20'ye çıkmıştı test pozitiflikleri.
* Kasım ayında ne yazık ki yüzde 30'larda. Dün itibariyle 176 bin test yapıldığı belirtiliyor. Dolayısıyla eğer rakamı görecek olursak 60 binler civarında, oysa 30 bin açıklanıyor, yani iki katı…
* Acillerde yoğun bakım yatağı kurmaya çalışıyorlar yoğun bakım yatağı kalmadığı için. Acillerde kurulan yoğun bakım yataklarına hemşire sayısı yetmez. Dolayısıyla insanlar sağlık hizmetine ulaşamaz duruma gelmiş halde. Bir milyon nüfuslu küçük bir kentte yoğun bakım yatağı sırası bekleyen acildeki hasta sayısı 30. Küçücük bir şehirden söz ediyoruz.
“TAM BİR KAPANMA ÖNERDİK BİZ”
Corona virüsüyle mücadeledeki başarısızlığa değinen Fincancı açıklamalarına şu sözlerle devam etti:
* Türkiye bir bütün olarak salgınla baş edememiştir. Salgın yönetimi değil algı yönetimi vardır. Yapılan açıklamalar da, alındığı iddia edilen önlemler de salgın yönetimine dair bilimsel yöntemler değildir
* Çünkü insanlar corona virüsünün akşamları ya da hafta sonları birden etkinleştiğini mi düşünüyorlar ki böyle bir yaklaşım sergileniyor? Hayır. Tam bir kapanma önerdik biz sağlık emek meslek örgütleri olarak bundan iki hafta önce. Ama nasıl kapanmalı; insanların bütün gelir kayıpları karşılanarak kapanmalı, sosyal devlet ilkesiyle kapanmalı.
“SONUÇLARIN OLUMSUZ OLDUĞUNU GÖRÜYORUZ”
Babacan da vaka sayılarına ve alınan yeni salgın önlemlerine ilişkin bir soruya şu yanıtı verdi:
* Dünyadaki son yaklaşık 9-10 aydır tabloya baktığımız zaman şöyle bir tabloyu görüyoruz: bu kapatma işini disiplinli bir şekilde ve iyi tanımlanmış bir süre içinde yapan ülkeler belki bunu bir defa yapıyorlar ama daha sonra tedbir ihtiyaçlarının azaldığını görüyoruz.
* Ama böyle yarım tedbir, kapatalım mı, ne kadar kapatalım diye bir tereddüt varsa, yarım yamalak bir kapatma süreci varsa o zaman sonuçların daha olumsuz olduğunu görüyoruz
“KAPATMA SÜRESİNİN EKONOMİK MALİYETİNİ KARŞILAYACAK ENSTRÜMANLARI YOK”
İktidarın tam kapanmayı karşılayacak mali gücünün bulunmadığını aktaran Babacan sözlerini şöyle sürdürdü:
* Tam kapatma süresinin ekonomik maliyetini karşılayacak bir güçleri ve enstrümanları yok, bunu da iyi görüyorlar. Çünkü açtılar, baktılar ‘Merkez Bankası'nın rezervi var' dedikleri rakam aslında tamamen boş. Üstelik o rakamdan çok daha fazlası kadar Merkez Bankası piyasaya borçlanmış durumda. Güncellenmiş verilere baktığımızda yaklaşık 46-47 milyar dolarlık bir rakam Merkez Bankası ekside.