BOZKURT İŞARETİNİN HATIRLATTIKLARI !

Türk milliyetçilerini, ülkücüleri ve MHP’yi linç etme fırsatını bulur bulmaz hınçla ve intikam duygusu ile saldırmaya hazır dışardan düğmeli, içeride örgütlü bir cephe var.


21 yıllık Bahçeli’nin  yönetim döneminde hele ki Bahçeli’nin son 8 yıldır izlediği politika ve söyledikleri ile bu fırsatı bol bol yakaladılar.

Bahçeli’nin sokaktan ülkücüleri çekme politikasını alkışlarken, DSP ile hükümet kurarken ve Rahşan’ın hakaretlerine sessiz kalırken Bahçeli büyük adamdı.

Büyük siyasetçi idi bu çevrelerin gözünde.

İçerisi, dışarısı hepsi birden yerli İşbirlikçilerine Bahçeliyi övme görevi vermişlerdi.

Çünkü NATO üzerinden Emperyalizmin tutsağı durumunda olan  “vasat akıllı devlet güvenlik bürokrasisi”  SSCB’in çöküşü ile karmaşıklaşan “BATI” ile işleri düzeltme derdinde idi. Onların isteği olan DSP-MHP koalisyonu için yeşil ışık yaktı. Çünkü BATI hem sol ve hem de milliyetçi çevreleri bir hükümette buluşturarak yeni emperyal ağlarını kurarken muhalefeti sokaklarda istemiyordu.

Sovyetlerin dağılması ile “BATI’nın’ tehdit değerlendirmesi ve hedefleri değişmişti.

Bizim 50 yıldır emperyal “BATI” tuzağındaki “devlet aklımız” 15 Temmuz’a kadar bir türlü uyanamadı. 

O güne kadar ABD-AB çizgisindeki eski mutlu mesut günlerine dönme hayali ile ABD-AB’nin önlerine koydukları her siyasi teklife eyvallah dediler.

MHP-DSP-ANAP 57. hükümet  “BATI’NIN” yeni tehdit değerlendirmesinin ve hedeflerinin hala farkında olamayan  devlet aklının isteyip onayladığı bir koalisyondu.
İkiz yasalar ve tahkim aynı emperyal tuzağın talepleri idi.
Apo’nun asılmaması,
Derviş’e devletin hazinesinin anahtarının teslimi ve 15 günde 15 adet Derviş yasaları,( Tütün ve Şeker yasaları dahil)
Erken seçim,
28 Şubat tiyatrosu ile Yüzde 17’lik siyasal islamcı Refah Partisinin AK Parti adıyla iktidar yolunun açılması hazırlıkları…
Ve AK Parti iktidarında  adım adım Türkiye Cumhuriyetini üniter yapısını vesayetten kurtarma iddiası ile çözülmesine sessiz kalma ve hatta FETÖ’nün ABD-CIA desteği ile güçlenmesine rıza gösterme !


Hepsi “vasat devlet aklının”  SSCB’nin 1991 yılında yıkılmasından sonra BATI’nın yeni tehdit değerlendirmesini kavrayamaması ve bir türlü “kötü ihtimali” düşünmek istememesinin bir sonucu idi.

Hedef Türkiye idi aslında !

Bunu anlaması için son sarsıcı olay 15 Temmuz 2016’da FETÖ ile darbesi oldu.

Darbe sonrası Bahçeli safını değiştirdi.

Aslında Bahçeli ile MHP saf değiştirmemişti.

Sadece görev yeri değişmişti.

15 Temmuzdan önce BATI ile işleri düzeltme ümidiyle MHP’yi CHP’nin yanında konumlandırarak, AK Parinin milliyetçi- muhafazakar seçmen önünde güçlenmesini ve tek başına iktidar olmasını isteyen emperyal tuzağındaki “devlet aklının”dediğini yapmıştı Bahçeli.

15 Temmuz sonrası  “devlet” hedefin aslında kendisi olduğunu kesin anlayınca MHP’yi yeniden konumlandırdı. FETÖ ile sıkıştırılan Erdoğan zor durumda idi.

Aslında MİT tırları soruşturması ve Hakan Fidan’ın tutuklanması hamlesi ile Erdoğan ile BATI’ın testisi çatlamıştı.

15 Temmuzda ise testi kırıldı.

“Vasat devlet aklı” safları  yeniden belirledi.

Erdoğan ile BATI’nın gözüne gireceğini ve eski mutlu mesut günlere geri döneceğini sanan NATO kafalı devlet aklı artık uyanmış ve savunmaya, kendini korumaya karar vermişti.

Daha önce bir çok yazımda geniş olarak yaptığım tespitlerin bu kısa özetini şimdi niçin yaptım ?

Sinan Ateş cinayeti ve Merih’in galibiyet sonrası yaptığı Bozkurt işareti Türkiye’nin gündemine oturdu.

Tabi olarak MHP ve Ülkücüler sosyal medya başta olmak üzere tüm medya organlarında haberlerin manşetine çıktı.

Milyonlarca yorum yapıldı.

Yazımın başında söylediğim gibi MHP ve Ülkücü Hareketin her zaman ve her zeminde karşısında olan dış ve iç cephe yine topyekün ellerine geçen fırsatı değerlendirme peşine düştüler.

Yaptıkları yorum ve haberlerde Bahçeli dönemi MHP çizgisinin tüm faturasını; Ülkücü hareketin Türkeş dönemi de dahil tüm tarihini hedef alarak hiçbir dönemsel ayrım yapmadan yeniden önümüze  koydular yazdılar ve konuştular.

“Bozkurt işaretinin aslında Ülkücü hareketle ve MHP ile bir ilgisinin olmadığını ve bu işaretin Türklerin binlerce yıllık tarihinde izinin olduğunu dolayısı ile siyasi bir kimliği işaret etmediğini özellikle belirterek Merih’e verilen cezanın haksızlığını anlatmaya çalıştılar.”

Doğrudur. Kurt simgesi ve işareti Türklerin binlerce yıllık tarihi içinde belli dönemlerde kullanılmış ve Türk destanlarında  yerini almıştır.

Ülkücüler ve MHP özelde de Rahmetli Alparslan Türkeş “kurt” işaretini tekrar hatırlatmış ve Türk milliyetçilerinin yaygın kullanımı sayesinde Türklüğün yeniden simgesi olarak geniş kitlelere sevdirilmiştir.

Atatürk’ten sonra 2. defa Türk milletine hatırlatılan simgesi olmuştur “Kurt”

Artık “kurt” işareti Melih’in sayesinde tüm Türk dünyasında yeniden ortak tanışma ve Türklüğün ifadesi olarak yaygın olarak kullanılacaktır.

Yine Melih’in sayesinde tüm Batı dünyası da artık kurt işaretini özelde de Bozkurt’u öğrenmiş oldu.

Artık “kurt” sembolü sadece bir siyasi partinin ve fikrin kullanımından çıkmıştır.

Bu durum sevindirici ve ülkücüler için gurur duyulacak bir durumdur.

Ülkücü hareket, Türk milliyetçilerinin 29. yüzyılda fikri ve siyasi hareketinin özel ve özgün adı olmuştur.

Ve ülkücü hareket bugün geniş halk  kitlelerine 50 yıllık mazisi içinde çok şeyi hatırlatmış ve siyasi tezleri ile  doğrulanmış ve haklı çıkmış bir harekettir.

Ülkücü hareketin karşısında her fırsatı değerlendirerek laf çarpanlar ve karşı duranlar hala bir hakkı teslim etme nezaketinden çok uzaklar.

Mesela, ülkücüler siyasi çizgilerinin merkezine “milleti ve vatanseverliği”koymuşlardır.

1980 öncesi tarih “sınıflar mücadelesidir” diyen sosyalistler yanılmış, “tarih milletler mücadelesidir” diyen ülkücüler haklı çıkmıştır.

Vatanseverliği  ve milliyetçiliği geniş halk kitlelerine haklı ve doğru bir şekilde hatırlatılarak anlatılmış ki bugün bir çok vatandaşımız hangi partiyi desteklerse desteklesin vatanseverliğine söz söyletmemekte, vatanseverliğini tartıya çıkartmamaktadır.

Milliyetçi olduğunu söyleyen milyonlar siyasi referanslarını MHP dışında da özgürce ifade etmektedirler.

Bu gelecekteki milli direncimiz ve birliğimiz için çok önemlidir.

1980 öncesi vatanseverim, milliyetçiyim hele ki Türk milliyetçisi ülkücüyüm demek öyle kolay değildi, hakir görülen ikinci sınıf sıfatlardı.

O günden bugüne gelinen nokta haklı ve doğru fikrin zaferidir !

Bir de tabi dış Türkler meselesi var.

Bizler 1980 öncesi SSCB başta olmak üzere İran, Çin, Irak,Yunanistan ve Bulgaristan’da esir Türkler var. Öz vatanları işgal altında dediğimizde kimseyi inandıramıyor hatta alaya alınıyorduk.

Yıllar sonra 1991’de SSCB yıkılınca Türk dünyası, geniş Türkistan coğrafyasında özgürlüğe ilk adımlarını attılar.

O zaman hayretle tüm Türkiye Türkçe konuşan milyonların farkına vardı.

Hele ki Azerbaycan !..

Esir Türkler haftasını ve esir Türkler yürüyüşlerini kimler Türkiye’de organize ediyor ve kimler “Azeri’me hürriyet” diye meydanlarda haykırıyordu?

Bir de TURAN meselesi var.

TURAN deyince faşist, ırkçı diye az hakarete uğramadık, mahkemelerde yargılanmadık !..

Şimdi TURAN ORDUSU kuruluyor !

Hiç, bugün fırsatını buldukça ülkücü hareketi hedefine koyan çevrelerden ve anlı şanlı meşhur medya kalemşörlerinden “evet ülkücüler haklı çıktı. İlk onlar bu doğruları söylediler ve sürekli konuştular, yazdılar, çizdiler ” dediğini duydunuz mu?

Olsun, bizim ülkücü kuşağın  hakkını teslim etmeselerde inandığımız değerlerin ve Türk milletini güçlü ve de özgür kılacak fikirlerin hatırlanıp yeniden kabullenilmesi ve geniş kitlelerce savunulması bizim içi yeterli.

Ya 1980 öncesi “tarih sınıflar mücadelesi” diyenlerin safında olsaydık ?

Ya da o günlerde suya sabuna dokunmayan ve bugün ülkeyi düşürdükleri sosyal, ekonomik ve siyasi durum sebebi ile perişan eden, millet değil ümmet diyenlerin ve “vatan seccademizi serdiğimiz her yerdir” diyerek milliyetçiliği ırkçılık ile suçlayanların safında olsaydık?

Allah’a şükür l

“Türkün Türk’ten başka dostu yok” dedik !

Kim haklı çıktı ?

Hakkı Şafak Ses