Buğra Kavuncu, parlamento muhabirleriyle Bahçe Restoran’da iftarda bir araya geldi. İftarın ardından soruları yanıtlayan Kavuncu, SDG ile Suriye yönetimi arasında yapılan anlaşmaya ilişkin, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Anlaşmayı yapan iki taraf da Türkiye Cumhuriyeti tarafından aslında terörist olarak kabul edilen yapılar. Dolayısıyla Hukuki olarak realitede de öyle Türkiye’nin terör örgütü olarak kabul ettiği iki yapı el sıkıştı, uzlaştı. Türkiye’yi ilgilendiren tarafı şu, biz bu konulara bakarken Türkiye’nin menfaatini ön planda tutan bakış açısıyla bakmak durumunda olduğumuzu söyledik. Bir mezhepsel bakış açısıyla bakmak ya da farklı reflekslerle bakmak Türkiye’nin başına iş açtı. Geçmişte bunları gördük. Ankara merkezli bakmamız lazım hadiselere. SDG’nin yapmış olduğu anlaşma Türkiye’yi ne açıdan ilgilendirecek, bu sorunun cevaplanması ve bu tereddütlerin giderilmesi gerekir. Bir silah bırakma durumu yok, o yapı Suriye ordusu içinde bir şekilde kendini muhafaza edecek. Yarın bir gün istenmeyen hadiseler olduğunda ki Türkiye bugüne kadar rahatlıkla sınır dışında birçok operasyon yaptı. Türkiye’deki terör girişimlerini engelleyebilmek için bu hakkını ve savunma refleksini kullandı.Şimdi Suriye ordusu içinde varlığını muhafaza eden bir YPG, bir PYD’ye karşı Türk ordusu herhangi bir riskli durum gördüğünde nasıl müdahale edecek? Müdahale ettiğinde Suriye ordusuna mı müdahale etmiş olacak. Bize göre oradaki terör yapısının bir zırha bürünmesi ve önümüzdeki dönem farklı bir yapının içerisine bürünmesinin ilk adımları atılmış durumda. Dolayısıyla biz bu süreci riskli görüyoruz.

HTŞ ilgili de geçmişteki adıyla Colani bugünkü adıyla Ahmed el Şara’nın geldiği yapı HTŞ Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri tarafından  terör örgütü olarak kabul ediliyor. Hala hukuki olarak böyleyken Türk Dışişleri Bakanının Milli İstihbarat Başkanı’nın oraya yapmış olduğu ziyaret, Colani’nin kullandığı araba içinde görüntü vermesi bizim devlet anlayışımıza sığan yaklaşımlar değil.

İktidar kanadına sorduk, halen hukuki olarak terör örgütü mü? Evet terör örgütü dediler ama hukuki süreç işliyor dediler. HTŞ’nin bir terör örgütü olduğunu, hukuki olarak bunu mahkemelerce kaldıracak süreci başlattık dediler. Daha bu süreç tamamlanmamışken Dışişleri Bakanı ve İstihbarat Başkanı’nın orada olması ilerde oluşabilecek birçok konunun Türkiye’nin üstüne yapışması ve Türkiye’nin taraf olması anlamına gelecektir. Dolayısıyla biz Abdullah öcalanın mektubunun okunmasından önce Bahçeli’nin yapmış olduğu açıklamayla başlayan surecin Suriye ile de çok alakalı  olduğunu hep varsaydık. Şu andaki gidişatın da Türkiye için tehlike arz ettiğini düşünüyoruz. Ana oyun kurucu da Amerika’dır. Hem YPG, PYD’nin arkasında olan hem Ahmed El Şara’nın, Suriye tarafının da arkasında olan bir Amerika’nın varlığın net olarak görüyoruz. Özellikle İsrail’in bölgede çok aktif olmaya başladığını ve hiç olmadığı kadar Suriye içinde alan kazandığına da şahit oluyoruz. Dolayısıyla bize göre eskisinden daha fazla risk barındıran bir noktaya gelmiş durumda Suriye’deki gelişmeler.”

Ümit Özdağ’a Özgürlük Platformu üyesi avukatlar Silivri'den İstanbul Savcılığı'na seslendi Ümit Özdağ’a Özgürlük Platformu üyesi avukatlar Silivri'den İstanbul Savcılığı'na seslendi

Kavuncu, Dışişleri Bakanlığının da konuyla ilgili açıklama yapması, kamuoyunun aydınlatılması gerektiğini söyledi.

"Bu süreçle ilgili yaptıklarının onda birini biz yapsaydık ya tutuklanırdık ya linç edilirdik ya başımıza başka işler gelirdi"

Irak’ta da yaşanan bir süreç olduğunu ve bunların birbiriyle bağlantılı olarak değerlendirildiğini anlatan Kavuncu, işi konfederalizme kadar götüren fikirler ortaya atıldığına işaret etti. Kavuncu, bütün olan bitenin tarihi bir sürecinin olduğunu söyleyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ayakkabı numaralarını bildiklerini iddia ettikleri, bugünkü rakamla kimisinin 35 kimisinin 38, kimisinin 42 dediği bir sayıdan bahsediliyor. Terör örgütüne mensup terörist sayısının bu kadar net ifade edildiği bir yerde, bir tarafta da 70-80 bin PYD, YPG içindeki unsurlardan bahsediliyor. Zaten herkesin bildiği bir şey buradaki yapının adres değiştirdiği ve oraya taşındığı. Şimdi aynı oyunu Suriye’de de görüyoruz. Biz bunlarla ilgili tereddütlerimizi paylaştığımızda, buradaki akıl tutulmasını anlamıyorum, bizi barışa düşman olmak, Türkiye’nin huzurlu, gelecekte bu konularda problemlerini halletmiş bir ülke olmasını istememekle itham ediyorlar. Kendileri her şeyi söyleyebilme hakkına sahip… Bu süreçle ilgili yaptıklarının onda birini biz yapsaydık bugün ben burada oturamazdım ya tutuklanırdık ya linç edilirdik ya başımıza başka işler gelirdi. Zamanındaki ittifaktan dolayı ağır ithamlarla karşılaştık biz, olmadık laflar işittik. Kandil’den talimat aldığımız söylediler. Bugün geldiğimiz noktada TBMM çatısı altına terör örgütü liderini getirmekten bahseden bir taraf var. Bu kadar samimiyetsiz, bu kadar yüzsüz, arsız bir siyaset dünyanın başka bir yerinde var mıdır, benzer bir örneğini bulamıyorum. Adeta bir can suyu verilmiştir, bitmiş bir terör örgütü 70-80 bin kişilik PYD’nin bugün bir zırha büründüğünü, yarın birgün Türkiye’nin elini kolunu bağlayacak noktaya gelecek maalesef. Öyle bir gidişat var. Terör örgütü olduğunu nasıl anlatacaksınız yarın. Bu işin bir de uluslararası hukuki boyutu var. Daha oralara gelmedik, o da gelecek.”

 “Bize ulaşmış bir görüşme talebi yok”

“Kürt sorununun çözümüne yönelik ilerleyen süreçle ilgili ilerde bir diyalog yolu açılabilir mi, hiç bu sürece katılmayacak mısınız” sorusuna Kavuncu şu yanıtını verdi:

"Biz Abdullah Öcalan’ın mesajını getiren heyetin görüşme talebini reddettik ve gerekçemizi de çok net olarak açıkladık.  O, Meclis'te temsil edilen bir siyasi partinin temsilcisi olan bir grup değildi. Çok açık bir şekilde dediler ki biz terör örgütü liderinin mesajını size getiriyoruz. Biz de dedik ki ‘biz bir siyasi parti olarak böyle bir heyeti kabul etmeyiz, böyle bir mesajı da duymayız dinlemeyiz.’ Dolayısıyla reddettik. Şu andaki süreç başka. Şu anda DEM siyasi partilerden randevu talep ediyor, birtakım görüşmelere başladı. Bize ulaşmış bir görüşme talebi yok. Dolayısıyla belki soruyu şöyle sormak lazım, size görüşme talebi geldi mi? Bize görüşme talebi gelmedi.

Bize görüşme talebi gelseydi Genel Başkanımızın söylediği cevabın aynısını tekrar edeceğim, partimizin genel idare kurulunda, yetkili organlarında oturulur tartışılır, ondan sonra da talebi yapan tarafa biz cevabımızı verirdik. Ama bu olan bitenle ilgili DEM’den çok daha önce bize gelip bilgi vermesi gereken Sayın Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı.. Çünkü işin bize göre asli sahibi onlar. Bir senaryo yazılmış ve o senaryo da uygulanıyor.”

Cumhurbaşkanı’nın bir süre bu süreçle ilgili bir süre açıklama yapmadığı hatırlatılarak, bugün ise DEM Parti heyetinin randevu vereceği açıklaması yapmasını nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine Kavuncu, “Cumhurbaşkanı’nın genel tavrıdır, önce bir bakar, görür hadise nereye gidiyor. Öncü kişiler vardır, onlar bazı açıklamalar yapar, nabız yoklanır. Oradan gelecek reaksiyonlara göre de pozisyon alınır. Bu süreçteki sessizliği de o açıdan çok anlamlıydı. Bu yapmış olduğu yorumu doğrular bir tavır gösterdi Sayın Cumhurbaşkanı.

Sayın Bahçeli’nin açıklamasından sonra uzun bir süre sessizliğini muhafaza etti. Konuyla ilgili sessizliğini bozduğunda da temkinli bir şekilde bozdu”dedi.

Partilerinin projeleriyle ilgili bilgi de veren Kavuncu, 420 bin üyeleri olduğunu belirterek, üyelerinin görüşlerini sordukları ve pilot olarak uygulanan bir aplikasyonu anlattı. Bu aplikasyon üzerinden her hafta Meclis’te hangi konuların ele alınmasını istediklerini üyelerine sorduklarını ifade eden Kavuncu, yaklaşık 2 aydır ekonomiyle ilgili konuların görüşülmesi talebi geldiğini belirtti

"Kurtulmuş'un vereceği iftara katılım yönünde irade yok"

Soru üzerine TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un yarın milletvekillerine vereceği iftara partilerinden katılım olmayacağını söyleyen Kavuncu, “Katılım yönünde bir irade yok” karşılığını verdi.

"Hiç kimseye kapı kapatılmaz"

“Yeni bir milliyetçi cephe kurulabileceği, bu yönde ittifak senaryoları gündeme geldiği” belirtilerek, “Bu ittifaklara kapınız açık mı, görüşmeler olabilir mi” sorusuna Kavuncu şu karşılığı verdi:

“Şu anda bizim gündemimizde böyle bir konu yok. İYİ parti olarak bu konuyla ilgili bir görüşme trafiğimiz, bir hazırlığımız, planlamamız yok. Bütün bunlar zamanı geldiğinde konuşulur. Zaten seçmen bir şekilde size o zorlamayı yapar. Seçmenin arzusundan farklı bir adım atmanız zor olur. Bunu yaşadık. Seçmene rağmen siyaset yapılmaz. Çok olağanüstü günler yaşıyoruz. Tüm bu konuştuğumuz konuları gündeme getiren Türkiye’de herhangi bir başka siyasi parti olsaydı bunun çok ağır karşılığını olurdu, hukuki müdahaleleri olurdu.

Böyle bir süreçte bambaşka bir zeminde bu konular konuşulacak önümüzdeki günlerde. Seçmenin beklentisi, seçmenin o konudaki göstereceği bir yön de olur, bunu görürsünüz, hissedersiniz. Dolayısıyla biz halka rağmen siyaset yapmanın faturasının ne kadar ağır olduğunu bilen bir partiyiz. Hiç kimseye kapı kapatılmaz. Bizim kapıyı kapattığımız, terör örgütüne terör örgütü diyemeyen, Cumhuriyet’in temel ilkeleriyle problemi olan hiç kimseye biz kapımızı açmayız. Ama onun dışındaki her yapıyla her zaman oturulur, bunlar konuşulur ama bugün böyle bir zemin üzerine bir hazırlık vardır demek gerçekçi olmaz.”

"Kasım 2027’de alınacak erken seçim kararı milleti kandırmaktır"

CHP’de erken seçim istediği hatırlatılarak, “Erken seçim olursa İYİ Parti nasıl bir pozisyon alır, kendi adayını mı çıkarır, İmamoğlu’nu mu destekler” sorusu üzerine, Kavuncu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın üçüncü kez aday olamayacağının çok net olduğunu vurguladı. Kavuncu, “Bu ortadayken, 2027 kasımında erken seçim, insanların aklıyla alay etmektir. Bunun adı erken seçim değildir. Erken seçim ülke yönetilemez hale gelir, bir kriz olur Cumhurbaşkanı der ki ben erken seçim yapıyorum ya da Meclis çıkar der ki erken seçim kararı aldık. Kasım 2027’de alınacak erken seçim kararı milleti kandırmaktır. Bu, Sayın Erdoğan’ı tekrar aday yapabilmenin önünü açacaktır. Dolayısıyla Anayasa’nın arkasından kimse dolanmasın. Özellikle muhalefetin bu konuda çok net, yüksek sesle ve açık bir tavır alması lazım. Burası bir hukuk devleti olacaksa bu konulardaki hassasiyetimizi öncelikle ortaya koymamız lazım.

Bu ülke bir 367 garabeti yaşadı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yıllarca uygulanan bir uygulama varken, o iş neye mal oldu belki de bugünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin temelini atan ilk adım o günkü Anayasa Mahkemesi’ne taşınan, Sayın Gül’ün Cumhurbaşkanı olmaması için yapılan bize göre de son derece yanlış yaklaşımdı. Onun faturasını çocuklarımız da ödeyecek.Onun için net olarak o tavrı ortaya koyalım.

"Biz CHP’nin adayının seçileceği bir süreci takip ediyoruz şu anda"

Biz CHP’nin adayının seçileceği bir süreci takip ediyoruz şu anda. Bunun bizlerle diğer muhalefet partileriyle alakalı bir durum değil. CHP bir karar aldı, dedi ki biz adayımızı ön seçimle belirleyeceğiz. Her partinin kendi genel başkanı doğal Cumhurbaşkanı adayıdır. Bizim şu anda böyle bir konu yok. Erken seçimin tarihi yok. Erken seçimle ilgili bir karar yok. Dolayısıyla İYİ Parti olarak bizim gündemimizde böyle bir konu yok.

Muhalefetin bugünkü iktidara karşı çok önemli bir ortak noktası var. Hepimiz bugünkü cumhur ittifakının, iktidarın ülkeyi bir çıkmaza doğru götürdüğünü ve bir an önce seçim yoluyla değişmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu kıymetli ve önemli de. Dolayısıyla bu ortak noktayı bir güç haline çevirebilecek tavır içinde olmanın ülkede arzu ettiğimiz değişimin sağlanması için çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla ilerde biz bu anlayış doğrultusunda hareket etmeyi daha doğru buluruz. Süreç neyi getirir hep beraber göreceğiz."