Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Teknofest 2024'te; "Biz her zaman sulhu sükûnun tarafındayız. Tüm bunları da savaş heveslisi olduğumuz için değil; vatanımızı ve vatandaşlarımızı kem gözlerden layıkıyla korumak için yapıyoruz. Bölgemizin içinde bulunduğu cinnet hâli karşısında bugüne kadar olduğu gibi yine mazlumların yanında, adaletin safında yer alacağız. Coğrafyamızın yeni bir Sykes-Picot taksimiyle tekrar lime lime edilmesine göz yummayacağız" diye konuştu. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Adana Şakirpaşa Havalimanı'nda düzenlenen Teknofest 2024'e katıldı.

“196 tane ülke herhalde BM Genel Sekreteri’ne sahip çıkacaktır”

Gerilim, çatışma ve savaşlar coğrafyamızı içten içe çökertiyor. Gazze ve Lübnan’daki katliamları millet olarak, insanlık olarak içimiz kan ağlayarak takip ediyoruz. Gazze’ye yönelik İsrail saldırıları başlayalı neredeyse 1 yıl oldu. Çoğu çocuk ve kadın 50 bin kardeşimiz vahşice Siyonist İsrail tarafından katledildi. 100 bine yakın insan yakalandı. Şehirler birer enkaz yığınına döndü. İsrail Hamas bahanesiyle önce Gazze’yi işgal etti. Şimdi de Hizbullah bahanesiyle Lübnan’da kan döküyor. Filistin’in seçilmiş son Başbakanı İsmail Haniye’yi Tahran’da şehit ettikten sonra geçtiğimiz günlerde Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ı katlettiler. İsrail saldırılarında can veren Filistinli  ve Lübnanlı kardeşlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Bölgede ateşkese, huzura, barışa her yaklaşıldığında İsrail hükümeti bu süreci dinamitleyecek bir provokasyona imza atıyor. Ateşi tüm bölgeye yaymak, coğrafyamızı kana ve gözyaşına boğmak için her yola başvuruyorlar. Uluslararası hukuk tamamen rafa kaldırılmış durumda. Utanmadan, sıkılmadan BM Genel Sekreteri Guterres’e, özellikle kalkıyor BM’ye gelemez diye meydan okuyor. Şu hâle bak. E şimdi 196 tane dünyadaki ülke herhalde BM Genel Sekreteri’ne sahip çıkacaktır. Sen kim oluyorsun da burada BM Genel Sekreteri’ne yönelik BM’ye gelemeyeceğine dair ferman gönderiyorsun? Kundaktaki bebekleri dahi öldürmekten zevk alan bir cinnet hâliyle karşı karşıyayız. Tüm bu gerçeklere rağmen ne yazık ki Batılı güçler bu katliam şebekesine silah, mühimmat, istihbarat ve diplomatik destek vermeyi sürdürüyor. Gazze’ye yağan binlerce tonluk bombaların nereden geldiği, nerede üretildiği, kimler tarafından tedarik edildiği bellidir. Kimse kusura bakmasın ama dökülen her damla kana, bombaları atanlar kadan o bombaları temin edenler de aynı derecede ortaktır.

“30 kilometre mesafede adeta Türkiye’ye meydan okuma yarışına giriyorlar”

Bölgemizde sadece Gazze, Batı Şeria ve Lübnan ile sınırlı kalmayacak sinsi bir plan uygulamaya konulmuştur. Bu planının nihai hedefinin neresi olduğunu görmek ve anlamak için kahin olmaya gerek yoktur. Tarih bilen, dinler tarihi bilen, siyaset ve diplomasi bilen herkes meselenin Kudüs ile Mescid-i Aksa ile vaat edilmiş topraklar hezeyanıyla bağlantısını zaten kolayca idrak edecektir. Vaat edilmiş toprakların ne olduğunu gayet iyi biliriz. 30 kilometre mesafede adeta Türkiye’ye meydan okuma yarışına giriyorlar. Bunların biz gayet iyi biliriz. Mevcut İsrail yönetimi yaptığı her açıklamayla, paylaştığı her haritayla asıl niyetlerini ortaya koyuyor. Biz de sahadaki gelişmeleri bu zaviyeden anbean takip ediyoruz. Komşularımızla ve bölgedeki tüm kardeş ülkelerle iş birliğimizi bu anlayışla ileriye taşıyoruz. Zalimler karşısında insanlık cephesini güçlendirmenin gayretindeyiz. Savunma sanayi alanında dışa bağımlılığımızı en aza indirmeye çalışıyor, yerli ve milli üretimi çok güçlü biçimde destekliyoruz. Devlet destekli siber saldırılara ve dijital terör eylemlerine karşı mukavemetimizi sürekli güçlendiriyoruz.

İnşallah, çok daha iyi yerlerde olacağız. TB2’lerle yakaladığımız, Akıncı ile sürdürdüğümüz ivmeyi, insanız savaş uçağımız Kızılema ile çok farklı bir seviyeye taşıyacağız. Şu hakikati lütfen aklınızdan çıkarmayınız; Adanalı kardeşlerimiz ‘Elle gelen öğün olmaz, o da arasan bulunmaz’ atasözünü çok iyi bilir. Biz de savunma sanayi alanı başta olmak üzere dışa bağımlılığın acısını çok iyi bilen bir ülkeyiz. Bize takılan çelmeleri, müttefiklerimizin uyguladığı gizli-açık ambargoları biz unutmadık.

“Biz her zaman sulhu sükûnun tarafındayız”

Biz her zaman sulhu sükûnun tarafındayız. Tüm bunları da savaş heveslisi olduğumuz için değil; vatanımızı ve vatandaşlarımızı kem gözlerden layıkıyla korumak için yapıyoruz. Bölgemizin içinde bulunduğu cinnet hâli karşısında bugüne kadar olduğu gibi yine mazlumların yanında, adaletin safında yer alacağız. Coğrafyamızın yeni bir Sykes-Picot taksimiyle tekrar lime lime edilmesine göz yummayacağız. Bu hedefleri yakalamada en büyük güç kaynağımız, siz gençlerimizdir.”

Sykes-Picot nedir?

Birinci Dünya Savaşı'nın devam ettiği yıllarda İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanıp onaylanan Osmanlı Devleti'nin Orta Doğu topraklarının nasıl paylaşılacağına ilişkin gizli antlaşmadır.

Antlaşma, alışılagelindiği gibi devletlerin altını imzaladıkları bir metin değildir. Üç devletin bakan, büyükelçi ve görevlendirdikleri diğer bürokratları arasında geçen resmi ve gizli yazışmalar bütünüdür. Antlaşma, Fransız diplomat François Georges-Picot ile İngiliz diplomat Mark Sykes arasında genel ilkelerin saptanmasından dolayı Sykes-Picot adını almıştır. Antlaşma bugün Orta Doğu'da yer alan ülkelerin sınırlarının 'cetvelle çizilmiş' gibi olmasının temel sebebidir.

ANTLAŞMANIN MADDELERİ

Antlaşmanın maddeleri şöyledir:

10 ilimiz eğitimde kar engeline takıldı! 10 ilimiz eğitimde kar engeline takıldı!

-Rusya'ya, Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis ile Güneydoğu Anadolu'nun bir kısmı,

-Fransa'ya, Doğu Akdeniz bölgesi, Adana, Antep, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Musulile Suriye kıyıları,

-Britanya'ya Hayfa ve Akka limanları, Bağdat ile Basra ve Güney Mezopotamya verilecektir.

-Fransa ile Britanya'nın elde ettiği topraklarda Arap devletleri konfederasyonu veya Fransız ve İngiliz denetiminde tek bir Arap devleti kurulacak,

-İskenderun serbest liman olacak,

-Filistin'de, kutsal yerleşim yeri olması nedeniyle bir uluslararası yönetim kurulacaktır.

Editör: Haber Merkezi