Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün AK Parti'nin AK Parti'nin Kütahya, Afyonkarahisar, Batman ve Siirt 7. olağan il kongrelerine anlı bağlanarak Avrupa Birliği ve ABD ile ilişkilere yönelik çok önemli mesajlar verdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında, "Avrupa Birliği'nden bize verdiği sözleri tutmasını, ayrımcılık yapmamasını, en azından ülkemize yönelik açıktan düşmanca tutumların içinde olmamasını bekliyoruz. Kendimizi başka yerlerde değil Avrupa'da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz. Amerika ile uzun ve yakın müttefiklik ilişkilerimizi, bölgesel ve küresel tüm meselelerin çözümünde kullanma niyetindeyiz" ifadelerini kullandı. Erdoğan'ın dikkat çeken bu açıklamalarını Habertürk yazarları Nagehan Alçı ve Sevilay Yılman değerlendirdi.

2020'LERDE AB İLE YENİ SAYFA

Türkiye Cumhuriyeti’nin temel rotasının Batı medeniyeti olduğuna inanmış ve konjonktür ne kadar değişirse değişsin bu çizgiden dönmemiş bir yazarıyım.

Yeri geldi kelaynak kuşu gibi kaldım ama hep Avrupa Birliği kriterlerini ısrarla savunmaya gayret ettim.

Cumhurbaşkanı dün muhteşem bir konuşma yaptı. Kendisini büyük bir mutlulukla dinledim ve duygulandım.

Türkiye, Avrupa Uygarlığının Müslüman bir mensubudur.

Tüm yazarlık hayatım boyunca bu düşünceyi savundum.

İslam ve Avrupa birbirinin zıddı değil mütemmim cüzüdür.

İslam ve özellikle Endülüs mirası olmasaydı bugünkü Avrupa medeniyeti ortaya çıkamazdı. Bizim koyu laiklerimiz de bunu görmeli.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün dediği gibi Türkiye’nin geleceği Avrupa Birliği’ndedir.

İYİ Parti'den Kerkük'teki nüfus sayımına dair açıklama İYİ Parti'den Kerkük'teki nüfus sayımına dair açıklama

Varsayalım Avrupa Birliği’nde topyekun aşırı sağ zihniyet galip geldi ve bizi dışladılar...

Yine Tayyip Bey’in hatırlattığı gibi Kopenhag kriterleri yerine Ankara kriterleri, Maastrich kriterleri yerine de İstanbul kriterleri deriz ve yola devam ederiz.

Eğer Avrupa’da hala ortak bir siyasi zeka varsa göçmenlerle beraber 90 milyonluk bir ekonomi ve güçlü ordusuyla çok önemli bir aktör olan Türkiye’yi dışlamaz.

Türkiye 70 senedir NATO’nun onurlu bir mensubu.

NATO’ya üye olmak çok isabetliydi.

Eğer Atatürk yaşasaydı daha da erken üye olurduk.

Atatürk, Türkiye’yi Batı medeniyeti rotasına sokmuş büyük bir lider.

Mustafa Kemal gibi yüzde yüz Batı taraftarı bir ismi maalesef üçüncü dünyacı ve Batı düşmanı Cemal Abdülnasır gibi bir imaja çevirdiler 1960’tan sonra.

Sol-Kemalizm diye bir kelime icat edip asla solcu olmayan Atatürk’ten bir Che Guevera yaratmaya kalkıştılar.

Şimdi artık genç kuşağın yepyeni Atatürkçüleri bu saçmalıkları aşacaklar.

Her zaman ifade ettiğim gibi ABD de bizim müttefikimiz. Elbette ittifak ruhuna hiç uymayan tavırlar da gördük ama duygusal olmadan önümüze bakmak gerekir.

CUMHUR İTTİFAKI ETKİLENİR Mİ?

Türkiye’nin yeniden Batı ile bütünleşme yoluna girmesinin Cumhur İttifakı’nı bozacağını kimileri iddia edebilir.

Ben bu kanaatte değilim.

Unutmayın ki Sayın Devlet Bahçeli 10 Aralık 1999’da AB ile tam üyelik müzakerelerine başlayan Türkiye’nin Başbakan Yardımcısıydı.

MHP’nin de içinde olduğu o hükümet çok sayıda AB yasasını çıkaran hükümettir. Devlet Bey o sürece hep destek verdi.

EN BÜYÜK KAYGIM...

Türkiye 2020’lerde özgürlüklerin ve insan haklarının önünü açacaktır.

En başta Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve Sayın Meral Akşener’den ricam Türkiye’nin yeniden Batı ile bütünleşme rotasına destek vermeleri.

Cumhurbaşkanı bu güzel ve doğru sözleri söylüyor diye bir anda muhalefet yeniden Batı düşmanı olmamalı.

En büyük kaygım şimdi de Batı düşmanlığı bayrağını muhalefetin devralması ihtimali.

Kılıçdaroğlu ve Akşener parti teşkilatlarına inşallah hakim olabilirler. Yoksa her iki parti içinde de Batı düşmanı bir damar var.

İkisi de AB perspektifini savunan DEVA ve Gelecek Partisi de bu doğru sözleri Tayyip Erdoğan söyledi diye karşı çıkmak gibi bir yanlışı yapmamalı.

Hem Sayın Babacan hem de Sayın Davutoğlu’nun bu hataya düşme ihtimalinden çekiniyorum açıkçası. Çok fazla anti-Erdoğan bir duruşa kendilerini kaptırdılar.

Elbette ulusalcılar yine Batı düşmanlığı yaparak hükümete saldıracaktır. Onların ideolojik kimliğinin sebebi bu.

Fakat özellikle özgürlükçü-sol çizgide olduğunu söyleyip AB fonlarından da destek alan medya organlarının tutumunu dikkatle takip edeceğim.

Eğer sırf Erdoğan takıntısıyla, bu sözleri Tayyip Bey söyledi diye sürece takoz koymaya çalışırlarsa bu iyi niyetli olmadıklarını gösterir. Onları çetin bir imtihan bekliyor.

Aynı hataya özgürlükçü-sol olması gereken çevreler çözüm süreci döneminde düştüler.

Bu haklı sürecin mimarı Erdoğan olduğu için sırf bu sebeple çözüm sürecini bitirmek için gayret ettiler.

Türk solcuları ve maalesef bir kısım Türk burjuvazisi 7 Haziran sürecinde özellikle Selahattin Demirtaş’a gaz verdikçe verdiler.

Tecrübesiz ve toy bir siyasetçi olan Demirtaş da maalesef bu gaza geldi ve sonrasında hem çözüm süreci tarumar oldu hem de kendisi hapse girdi.

Şimdi acı ve sıkıntıyı bu gaz veren Türk solcuları ve beyaz Türkler değil en başta Başak Hanım olmak üzere Demirtaş ailesi çekiyor.


Sevilay Yılman:

ERDOĞAN'IN ÇİZDİĞİ BU YENİ ROTADA KESİNLİKLE ONLAR DA OLMALI!

Geçen haftaki grup toplantısında Türkiye’ye açık ara mesafe koyan yabancı sermayeyi yeniden kazanmak adına, ekonomi ve hukuk alanında yapılacak reformlarla, politikalarla yepyeni bir döneme girildiğini işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eskiye özlem duyduğu ve oraya doğru geri dönüş sinyalini verdiği izlenimi edinmiştim.

Bunu da sizinle paylaşmıştım.

Dün bir kez daha anlaşıldı ki Erdoğan bu konuda çok kararlı.

Uzun zamandan beri aramızın gergin olduğu Avrupa ve Amerika ile ilişkileri yumuşatma gayesi içeren; “Kendimizi başka yerlerde değil Avrupa'da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz. Amerika ile uzun ve yakın müttefiklik ilişkilerimizi, bölgesel ve küresel tüm meselelerin çözümünde kullanma niyetindeyiz!” ifadeleri Cumhurbaşkanı’nın hukuk ve ekonomi reformları konusunda gerçekten de ciddi olduğunun bir göstergesidir.

Bu arada Erdoğan’ın bu açıklamaları sadece Avrupa ve Batı’ya bir mesaj manasına gelmiyor.

Bu açıklamalar aynı zamanda AK Parti’ye yamanan her türlü Avrasyacı, trolcü, sonradan çakma ulusalcı, yalaka takımının da siyasi olarak ipinin çekildiği anlamını taşıyor.

Keşke daha önce farkına varabilseydi Sayın Cumhurbaşkanı, “Asla yalnız yürümeyeceksin” diye diye kendisini yalnızlaştıran komploculuktan ve entrikacılıktan başka meziyeti olmayan Batı karşıtı bu trolcülerin ne halt olduklarının.

Çünkü bu tayfa sadece Erdoğan’a veya AK Parti’ye kayıp verdirmedi.

Türkiye’ye de çok şey kaybettirdi.

Sadece Erdoğan’ı yalnızlaştırmadı bu trolcü tayfa.

Onunla beraber Türkiye’yi de yalnızlığa mahkum ettiler.

Gerçek şu ki; verilen kayıpları geri almak çok kolay değil!

Erdoğan’ın geç kalmış olsa da bu kayıpları geri kazanma çabasını görüyorum ve samimi de olduğunu düşünüyorum.

Ancak bence ülkede siyasetin ve sosyo ekonomik dengelerin özüne dönmesi için çok daha radikal bir girişime ihtiyaç var.

Bu girişim de Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu başta olmak üzere AK Parti’den küstürülüp gönderilen veya ayrılmak zorunda bırakılan isimlerle yeniden kucaklaşmadır.

Unutmayalım ki bu iki isim ve onlarla birlikte AK Parti’den kopan onlarca insan AK Parti’nin asıl genetiğidir.

Erdoğan’ın liderliğinde bu ekip yeniden bir araya gelirse siyasetin doğası çok kısa zamanda bambaşka bir hal alacak ve değişecektir.

Bazılarına bu görüşüm fazla ekstrem veya rijit gelebilir ama ben Erdoğan’ın bu kucaklaşmayı gerçekleştirmesi halinde çizdiği bu yeni rotasında hedefine çok daha hızlı ve kolay ulaşacağına ve en mühimi bunun da Türkiye’nin hayrına olacağına inanıyorum.

Editör: Haber Merkezi