İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, 3 Mayıs Türkçülük Günü dolayısıyla ATO Congresium'da düzenlenen programa katıldı. Dervişoğlu, programda yaptığı konuşmada, şunları kaydetti:

"Bugün burada, hem tarihsel bir eşiği anmak, hemde mücadeleyle geçen bir yılımızın muhasebesini yapmak için toplandık. Ama aynı zamanda bugün sizlerle birlikte, bundan sonraki yıl ve yılları inşa edebileceğimiz, yol ve yolları bulabileceğimiz inancındayım. Hepimize gereken haritayı ve pusulayı bir araya getirebileceğimiz umudundayım.

Anayasa’yı fiilen askıya almış, olağanüstü hali olağanlaştırmış bir iktidardan bahsediyorum. Onun gayrimeşruluğunu onaylayarak, onun yerine iktidara gelebileceğini zannedenlerden bahsediyorum. Dahası, 50 bin insanın katilini Meclis’e davet edebilme cüretinden, 4 Mayıs’ta Malazgirt’te PKK’ya kongre toplamayı önerebilenlerden bahsediyorum. Bu ihanetlerini Türk milletine izah edemeyip, Müsavat Dervişoğlu ve İYİ Partililere, Milliyetçilik dersi vermeye kalkanlara sesleniyorum; İşte bugün 3 Mayıs. Onlar neredeler, bilmiyorum ama ben verdiğim sözü tuttum ve buradayım. Bugün, yüreklerimizde, damarlarımızdaki o asil kanın yüklediği heyecan var. 

"Milletin yeniden egemenliği, gücü saraydan geri almaktan geçer"

Bir vatan meselesi olarak, Anadolu’yu kaybediyoruz. Siyaseti saraya, özgürlükleri mahpusa, insanımızı da beton kafeslere hapseden zihin, aynı zihindir. İşte bu yüzden bu topraklara yeniden kök salmalı, yerleşmeli ve imar etmeliyiz. Nasıl ki bu millet, kurtuluş savaşı verirken maarif kongresi toplamıştır, ben de aynı şeyi öneriyor ve hatırlatıyorum. Nüfusumuzun selameti, topraklarımıza yeniden egemen olmaktan geçer. Milletin yeniden egemenliği, gücü saraydan geri almaktan geçer. Çünkü 'Türk irfanı serbest bir toprakta parlar.' Fert olmadan, millet kalamayız. Hürriyeti savunmadan, Cumhuriyeti koruyamayız. Topraklarımızı ekmeden, ekmeğimizi büyütemeyiz. Birbirimize tutunmadan da biz olamayız. İşte bizim anladığımız milliyetçilik budur. Özümsediğimiz, damıttığımız Türk Milliyetçiliği budur. Bu bir temenni değil, hamaset hiç değildir. Tarihin bize işaret ettiği mecburi istikamettir. Çünkü milliyetçilik birleştirmektir. Hani diyorlar ya, Türk milliyetçileri birleşsin; oysa bir Türk Milliyetçisinin asli görevi Türk Milletini birleştirmektir. Dün başardık, yarın da başaracağız. Bugünden başlayacağız. Hazır mısınız? Benimle Türkiye’yi ve Büyük Türk Milletini birleştirmeye var mısınız?

Büyük Türk Milletinin fazilet sahibi fertleri! Sizlere sesleniyorum, biz diyoruz ki: Bu ülkede eşitliğin yegâne ölçütü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti yurttaşı olmaktır. Doğulusun, batılısın, kuzeylisin, güneylisin fark etmez. Kadınsın, erkeksin, Türkmen’sin, Kürt’sün, Alevi’sin, Sünni’sin... Fark etmez! Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı mısın? 1923’te bu ülkeyi kuranlardan mısın? İşte o yeterlidir. Bu kimlik oyunu artık bitmelidir! Bu aidiyet mübadelesi artık sona erdirilmelidir. Üniter devlet yapımız; sadece haritadan ibaret değildir. Bu yapı; ortak kader, ortak hukuk ve adaletle vardır. Aidiyet de ancak böyle mümkündür. Biz hakikatleri söyledikçe, milletin gerçek gündemini konuştukça, ‘Siyasetin merkezi, bu ülkeyi kuran tarihi ve medeni şuurdur” dedikçe, teslimiyet bandosu, onlara ezberletilen davula vurup duruyor: ‘Yeni Anayasa’ya karşı mısın? Barışa karşı mısın? Silahlar susmasın mı? Analar ağlasın mı?’ Sordukları soruların da yarattıkları sorunların da sebebi bizzat kendileridir. Ben de diyorum ki, hastane kuyrukları bitmesin mi? Köy okulları açılmasın mı? Emekliler, artık yaşamasın mı? Burada beni dinleyen genç kardeşlerim, sınav telaşı, harçlık telaşı, iş telaşı, evlilik telaşından kurtulmasın mı? Artık bu ekmek büyümesin mi? Bu analar, çocukları işe girsin diye, gece gündüz dua etmek yerine, artık şükür namazı kılmasın mı? İşte biz siyaseti, buradan inşa edeceğiz. Onun harcını tuğlasını, yani en lazım gelen ahlak ve erdemi de buradan yükselteceğiz. Çünkü biz, ekmeği paylaşmak için büyüteceğiz! Vatandaşın hakkını lütfetmeyecek, devletin ödevini sümen altı etmeyeceğiz. Çünkü en büyük erdem budur. Gerçek ve gereken milliyetçilik budur. Bizler, cumhuriyeti, onun faziletini de böyle anlıyoruz. Bu faziletin sorumluluğunu taşıyoruz ve herkesi de bu sorumluluğa çağırıyoruz.

"İnsan öncelenmeden, devlette düzen olmaz''

Yaşatılanlar, sadece yoksullukla açıklanamaz. İktidarın bilinçli politikalarının sonuçlarıyla yüzleşiyoruz. Yoksullaştırıyorlar, çünkü muhtaç kılmak istiyorlar. Korkutuyorlar, çünkü sindirmek ve susturmak istiyorlar. Konuşan Türkiye ısrarımızın sebebi de tam olarak budur. Ve biz bu yüzden güçlendirilmiş parlamenter sistem diyoruz. Çünkü temsilde adalet olmadan, paylaşımda adalet olmaz. Vergide adalet olmadan, gelirde adalet olmaz. Üretimde adalet olmadan, mahkemede adalet olmaz. İnsan öncelenmeden, devlette düzen olmaz. Bizim milliyetçiliğimiz, devleti yaşatmak kadar, düzeni sorgulamaktır. İnsanı kutsal sayarak, devleti saygın kılmaktır. Sistem çürümüşse, makamlar satılıksa, adalet susmuşsa, millet konuşacaktır. Türk Milleti konuşacaktır! Ve ne pahasına olursa olsun, asla da susmayacaktır.

"Cumhuriyet, şahıslardan kurtarılmadıkça tekrar hayat bulamaz"

Bugün diplomalara el konuluyor, tapulu mallara çökülebiliyorsa; mühürsüz oylar geçerli sayılıp; mazbatalara kağıt parçası muamelesi yapılıyorsa, bu sadece hukuksuzlukla açıklanamaz. Bu, sadece kanunsuzlukla tanımlanamaz. Bu, Türk vatandaşının, artık bu devletin paydaşı olmadığının, bu devletin de artık Cumhuriyetle idare edilmediğinin kanıtıdır. Çünkü şahsi olan, millete ait olamaz. Millete ait olan da bir şahsa ait olamaz. Ve bu Cumhuriyet, şahıslardan kurtarılmadıkça tekrar hayat bulamaz. 

"Bunlara göre Türklük, sarayın kararlarının amacı değil, ancak ve ancak manivelasıdır"

Bugün Kıbrıs Türklüğünün düşürüldüğü durumla, Suriye’deki, Irak’taki Türkmenlerin düşürüldüğü durum, Aynı tarih ve idrak şuursuzluğunun sonucudur. İktidarın milliliği de milliyetçilik anlayışı da budur, buraya kadardır, bunun içindir. Bunlara göre Türklük, sarayın kararlarının amacı değil, ancak ve ancak manivelasıdır. Çünkü kararların kaynağı devlet değildir, meclis değildir, millet ise hiç değildir. Kaynağı tek bir şahıstır. Ve bu şahsın Türklükle olan derdi de başından beri bilinmektedir. Ve bu şahıs, o gün kimle dost ise, Türk devletini onunla dost; kiminle düşmansa, onunla düşman yapmaktadır. ‘Yurtta barış, Cihanda barış’ diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet, Balkanlar’dan İç Asya’ya kadar paktlar kurabilen cumhuriyet, bugün birkaç milyar dolar kredi peşinde, kendisine yön çizen bir aymazlığa teslim edilmiştir. Peki ya çözüm? Çözüm yine güçlendirilmiş parlamenter sistem tezimizdedir. Çözüm, iktidarın millete had bildirdiği değil: Milletin iktidara hesap sorduğu bir sistemdir. Meclis'in tüm vesayetlerden arındırıldığı bir sistemdir.

Yıllardır bu ülkede, bir sorundur konuşuluyor: Adına da ‘Kürt sorunu’ diyorlar. Ama bu meseleye bakanların çoğu, ne Kürt’ü tanıyor ne de Kürt’ün sorunlarını biliyorlar. Ne Kürt’ü anlamak ne de Kürt’ün dertlerine derman olmak istiyorlar. Sorun, bu ülkenin Kürtlerinde değil, onları birer siyasi aparat, birer müzakere nesnesi olarak gören habis zihinlerdedir. Sorun, bu ülkede, geri kalmışlığın, yoksul olmanın, dışlanmanın, yok sayılmanın bir vatandaşlık sorunu olarak ele alınmamasıdır. İktidarın ve ortaklarının çeyrek asırdır yaptıkları ortadadır: Bu sorunları çözmeyi değil, Kimlik siyaseti üzerinden ‘bölerek yönetmeyi’ tercih etmektedirler. Çünkü ayrıştırmak kolay, birleştirmek ise cesaret ister. Bütünleşmiş bir Türk milleti ise onların en büyük korkularıdır. Çünkü bölerek yönetmeyi biliyor ve ancak böyle iktidarda kalabiliyorlar. Çözüm süreci dediler… İmralı’ya heyetler gönderdiler, mektuplar okuttular. Cumhuriyet parantezini kapatacağız diyerek, canilerle el sıkışıp, dağ kadrolarına af vaadinde bulundular. Sonuç mu? 6,7,8 Ekim olayları, hendek terörü ve kaybettiğimiz yüzlerce vatan evladı ve hiçbir şey olmamış gibi yine elini yıkayıp çıkan iktidar ve aparatlarıdır.

"Türkiye’yi yeniden bir açılım bataklığının içine sokuyorlar"

Bugün yine aynı senaryonun devam filmi vizyonda, figüranları ise sahnededir. Yeni anayasa diyerek, teröriste umut hakkı diyerek, Türkiye’yi yeniden bir açılım bataklığının içine sokuyorlar. Bunu da utanmadan, tarihi fırsat diye anlatıyorlar! Oysa kimse yurttaşlıktan bahsetmiyor. Kimse, kendine güvenen, birbirine güvenen bireylerden, devletine güvenen vatandaşlardan vebelki de en önemlisi, Vatandaşına güvenen bir devletten bahsetmiyor. Biz bir asrı aşkındır durduğumuz yerde duruyor ve tekrar tekrar diyoruz ki: Eğer bu ülkede bir sorun varsa ve çözülecekse o da herkesin önce insan olmaktan, sonra da yurttaş olmaktan kaynaklanan evrensel ve anayasal haklarına kavuşmasıdır. Toprak ağalığını, oy sandığı ağalığıyla değiş tokuş edenler, yoksulluğu, okulsuzluğu, doktorsuzluğu, şiddetle ve terörle takviye edenler, nizam deyip, kanunsuzluğu geçer akçe kılanlar, her gördüğü çiviye, çekiçle koşanlar, meşru bir siyaset potansiyelini yerle yeksan edenlerdir. Ve bugün aynı aktörler, aynı niyetle, süslü sözlerle, kendi yarattıkları soruna çözüm, olmayan savaşa barış demekte, askıya aldıkları Anayasa’nın yenisini talep etmekte, kulluk rejimine ise demokrasi adını vermektedirler. Ve bununla da kalmayarak, yüzleri bile kızarmadan, Türk devletini Kandil’le, İmralı’yla muhatap etmektedirler. Devletin aklını tasfiye edip, gücünü de teröristle müzakereye oturtacak kadar şuursuzlaşmış, hükümlü bir terörist eskisinden, barış güvercini yaratmaya cüret edecek kadar da delirmişlerdir.

"Çözüm, milletin, ortak kaderde birleşmesidir"

Çözüm, hukuktur. Çözüm, yurttaşlıktır. Çözüm, milletin, ortak kaderde birleşmesidir. Çözüm Cumhuriyet'te buluşmaktır. Reçete, güçlendirilmiş parlamenter sistem tezimizdir. Bizim milliyetçiliğimiz; ayrıcalık değil, ayrışmaya karşı duruşumuzdur. Kimseyi ötekileştiren değil, Hepimizi vatandaşlık temelinde eşitleyen bir anlayıştır. Bu vatanın her evladı. İş istiyor, adalet istiyor, güven istiyor, eğitim istiyor, doktor istiyor. Şehirleri kalkınsın, çocukları okusun, yolları aydınlık olsun istiyor. Mülakatla elenmek değil, liyakatle ekmeklerini kazanmak istiyor. İşte biz, bu taleplerin yanındayız. Bu taleplerin kimden geldiğiyle değil, Bu taleplerin sahiplerinin, geleceklerinin teminatından sorumluyuz.

"Anayasal kimliği aşındırmaya çalışan her yapı ve niyetin karşısındayız"

Unutulmamalıdır ki, bu topraklarda üniter devlet yapısını tartışmaya açan, anayasal kimliği aşındırmaya çalışan her yapı ve niyetin karşısındayız. Bu konuda da bir adım bile geri atmayız. Eğer çözülecek bir mesele varsa, o da herkes için yurttaşlık, herkes için anayasal güvence, herkes için aynı adalet terazisidir. Bu milletin her bir ferdini: Dilinden, dininden, mezhebinden ve etnik kökeninden vareste, aynı bayrak altında yaşatacağız. İmtiyazları ve ayrımları ortadan kaldıran Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına, Türk milleti denir. Bizim şiarımız budur. Bunun dışında bir millet tanımını, bilmeyiz, tanımayız, muhatap almayız. Bu yüzden bugün buradan ilan ediyorum: Bu ihanet sürecini yürütenlerin, ortaklarının ve yurt dışındaki hamilerinin bizi sürüklemeye cüret ettikleri bataklığın adı, Türk sorunudur. Siyasette edindikleri kompleksin sebebi, Türk sorunudur! Bugün Türk’ten başka her şeyi dert etmelerinin sebebi de Türk sorunudur. İşte bu da bizim, hepimizin sorunudur. Türk’ün sorunudur.

SON DAKİKA: Sırrı Süreyya Önder hayatını kaybetti SON DAKİKA: Sırrı Süreyya Önder hayatını kaybetti

"Kenara itilen merkezi, yeniden olması gerektiği yere taşımakla mükellefiz"

Derdim birileri gibi, kendinde olmayanı satmak değil. Önüne gelene ders vermek, hele hele milliyetçilik dersi vermek hiç değildir, benim işim kişilerle değildir. Ben her ne isem, neyi temsil ediyorsam onu söylemekle ve yapmakla mükellefim. Bugün Türk sorunu, Türk kimliğinin marjinalleştirilmesidir. Bugün Türkiye’nin sorunu, onu kuran ideallerden kopartılmasıdır. Bugün Türkiye’nin sorunu, onu vücuda getiren Türk milliyetçiliğine yabancılaştırılmasıdır. Bugün Türkiye’nin sorunu laikliğin tartışılmasıdır. Kısaca Türkiye’nin sorunu, siyasetin ve toplumun merkezinin, uzak uçlara taşınması, bu ihanete de ‘yeni Türkiye’ denilmesidir. Hatırlatmak isterim: 3 Mayıs yargılamalarının sonunda, mahkeme şu kararı vermek zorunda kalmıştı: 'Bu nümayiş milli bir ideolojinin, milli olmayan bir ideolojiye karşı tepkisinden ibarettir.' Bugün biz de milli ideolojimizi, milli olmayan kuvvetlere karşı korumakla mükellefiz. Devletimizi ve milletimizi bir araya getiren ve bir arada tutan, dili, fikri ve işi müdafaa etmekle mükellefiz. Kısaca kenara itilen merkezi, yeniden olması gerektiği yere taşımakla mükellefiz. Bugün biz, bu merkezin, müdafileriyiz. Cumhuriyet’in muhafazlarıyız.

''Biz bu ceberrut düzeni değiştirmek istiyoruz''

Türkiye’nin değişime ihtiyacı vardır. Biz değişimin sadece kişi bazında değil, güçlü ve geri döndürülemez sistemik olmasını savunuyoruz. Mevcut Cumhurbaşkanı'na yeniden adaylık zemini yaratacak anayasal bir arayışın ya da pazarlıkçı siyasetin unsuru olmayacağız. Anayasa gereğince aday olamayacak olanın tekrar aday olmasını sağlamak bizim arayışımız değildir. Biz bu ceberrut düzeni değiştirmek istiyoruz. Türkiye'nin önüne getireceğimiz tercih, hukukun üstünlüğünü, adaleti, milletin egemenliği, kamunun hesap verebilirliği, denge ve denetimi, yargının gerçek manada bağımsız ve tarafsız olmasını sağlayacak bir sistemdir."