TÜRK DÜNYASI

Soykırım yalanının 110. yılı: 24 Nisan 1915

Osmanlı Devleti'nin Ermeni Tehciri kararı 110. yılında Türk düşmanları tarafından manipüle edilmeye devam ediyor.

İstanbul'u tehcir yahut sevk ve iskan kararını almaya iten sebepler büyük oranda 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başlarında görülen, Balkanlar başta olmak üzere imparatorluk dahilindeki çeşitli ulusların kendi siyasi ajandalarını oluşturması neticesinde patlak veren kanlı tedhiş (terör) olaylarıyla bağlantılıdır.

Ermenilere yönelik tedbirlerin alınma sebebi 1912'de Balkanlarda yaşanan büyük nüfus kaybının Anadolu'da da yaşanmasını önleme gayretiydi.

Nitekim önce 1877'te İsveç'te Ermeni ırkçısı Hınçak örgütü, 1890'da ise Tiflis'te Taşnak Sütyun Ermeni İhtilal Cemiyetleri Birliği kurulmuş, 1876-77 Osmanlı-Rus Harbi sonrasında gündeme gelen Osmanlı Devleti topraklarının paylaşımı çerçevesinde bu örgütler de belirli kazanımların peşine düşmüştü.

Osmanlı-Rus Harbi sonucunda imzalanan 1878 Yeşilköy ve Berlin antlaşmalarıyla Rusların, Ermeniler üzerinde etkinlik kazanması nedeniyle güneye inmek isteyen Rusların önünü kesmek amacıyla İngilizlerin dikkati Kafkasya üzerinde yoğunlaşmıştı. Büyük devletlerin Osmanlı toprakları üzerindeki nüfuz mücadelesinde Berlin Antlaşmasında Ermenistan olarak adlandırılan bölgeden ıslahat, güvenlik ve müdahale edebilme hakkı gibi şartlar yer almıştı. Bu antlaşma Rus yanlısı ile batı yanlısı Ermeniler üzerinde ayrılıkçı etkiler meydana getirmiş, 1890'da Tiflis'te kurulan Rus güdümlü "Taşnak Sutyun Ermeni İhtilal Cemiyetleri Birliği", Rus Çarlığı için Osmanlı sınırları içerisinde gönüllü olarak bir nevi "beşinci kol faaliyeti" yürütmeye başlamıştı.

Taşnak cemiyeti siyasi ajandası doğrultusunda terör odaklı etki eylemlerine başvurarak Rus hakimiyetinin önünü açmak adına hareket ederek resmen kurulmasından önce 1888'de Van'da, 1890'da Erzurum'da ve 1894'te Sason'da isyanlar tertip ederek Müslüman halkı katliama tabi tutmuşlardı. 1896 Osmanlı Bankası baskını ise bu olayların pik noktası olmuştu. Osmanlı'nın bu hareketler karşısında sert tedbirler alması ise dünya basınında sözde "Türk zulmü" olarak lanse ettirilmişti. İleride de Balkan Savaşları döneminde asıl katliama uğrayan Türklerken, gerçekleşen katliamlar yine çeşitli basın organlarında "Türk barbarlığı" şeklinde yansıtılarak gerçeklerin çarpıtıldığı görülecektir.

Önleyici tedbirleri bahane eden diğer ülkeler bu şekilde Osmanlı Devleti'ne bölgesel ıslahatlar adı altında kendi siyasi çıkarlarını dayatırlarken, belirli çeteler de kendi hesaplarına bölgedeki nüfus yoğunluğunu silah zoruyla değiştirmeye çalışıyorlardı. İmparatorluk sınırları içerisinde kanlı bir nüfuz ve nüfus mücadelesi söz konusuydu. 1912'de yaşanan Balkan Harbi ve gerçekleştirilen büyük Türk soykırımı, bunu açıkça ortaya koymuştu. Nitekim Balkan Harbi sırasında da bölgede bazı Ermeni çeteleri Bulgar ordusu saflarında Türk köylerini hedef almıştır.

Ermeni tedhiş örgütleri, Harb-i Umumi (Birinci Dünya Savaşı) başlangıcında Rus Çarlığı'nın güdümünde Ermeni alaylarının oluşuma katılıp Doğu Anadolu'daki "Ermeni olmayan" unsurlar üzerinde terör estirmeye başlayınca, Ermeni tehciri bir zorunluluk olarak ortaya çıktı.

Devrin Osmanlı yönetimi 24 Nisan 1915'te Ermeni komitelerinin hepsini kapatma kararı alarak 235 önderini tutukladı. İstanbul'daki 610 komitecinin çoğu yakalanamamıştı. Tutuklananların bir kısmı Ayaş ve Çankırı'ya sevk edilmiş, yabancı ülke vatandaşı olduğu anlaşılan Ermeniler ise sınır dışı edilmişti. Bu tarih, 27 Mayıs 1915'te alınan tehcir kararının ön adımı sayılarak belirli siyasi çevrelerin ve Ermeni diasporasının sözde soykırımın başlangıcı ve sembolü olarak kabul görmektedir.

Dahiliye Nazırı Talât Paşa’nın sahada icra ettiği tehcir doğrudan doğruya cephelerin güvenini sarsacak bölgelerde uygulanmıştır. Bunlardan birincisi Kafkas ve İran cephesinin geri bölgesini oluşturan Erzurum, Van ve Bitlis dolaylarıdır. İkincisi ise, Sina cephesi gerilerini oluşturan Mersin-İskenderun bölgeleridir. Ermenilerin bu bölgelerde düşmanla iş birliği yaptığı ve bir çıkarma hareketini kolaylaştıracak faaliyetler içinde bulundukları tespit edilmişti. Daha sonra bu uygulama isyan çıkaran, düşmanla iş birliği yapan ve Ermeni komitacılarına yataklık eden diğer vilayetlerdeki Ermenilere de teşmil edildi. Başlangıçta Katolik ve Protestan Ermeniler tehcir dışı bırakıldıkları hâlde, daha sonra bunlardan zararlı faaliyetleri görülenler de sevke tâbi tutuldu.