GÜNDEM

Türk Milliyetçilerinin “Dündar Ağa’sı” Dündar Taşer, vefat yıl dönümünde unutulmadı

Ülkü Ocakları’nın kurucularından ve milliyetçi camianın sembol isimlerinden olan Dündar Taşer, 52. vefat yıl dönümünde unutulmadı.

Ülkü Ocakları’nın kurucularından ve milliyetçi camianın sembol isimlerinden olan Dündar Taşer, 52. vefat yıl dönümünde unutulmadı.

Dündar Taşer 25 Mayıs 1925 tarihinde Gaziantep’te doğmuştur. Türkmen bir aileye mensup Taşer’in ataları Türkistan’dan Anadolu’ya gelmişlerdir. Bedesten Şeyhizade Abdülkadir Kamil Bey ve Aliye Hanım, ebeveynleridir. Turan, Aysel ve Fatma isimlerinde üç kardeşi vardır. Soyadı kanunuyla birlikte “Taşar” soyadını almalarına rağmen Milli Birlik Komitesi (MBK) içerisinde adının Taşer olarak zikredilmesi nedeniyle bundan sonra soy ismini bu şekilde kullanmaya devam etmiştir. Türkmen bir aileden gelmesinden dolayı Taşer’e “Türkmen Ağası” da denmektedir.

Çocukluk çağları, İstiklal Harbi sonrasında Türkiye’nin yeniden teşkilatlandığı ve inkılâplarla birlikte toplumsal değişimin yaşandığı bir döneme denk gelmiştir. Bütün dünyayı etkileyen 1929 Ekonomik Buhranı’ndan Taşer’in ailesi de büyük zarar görmüştür. Eşi Asuman Hanım’ın anlattığına göre Taşer’in ailesinin toprağa sahip olmalarına rağmen ürettiklerini satabilmek amacıyla pazara ulaşamamaları sıkıntılarının sebebiydi. Hatta Taşer’in çocukluğunda ailesi sözü edilen sıkıntılar nedeniyle köye gitmek zorunda kalmıştı. Ancak maddi imkânların kısıtlı olmasına rağmen annesinin desteğiyle okula gitmeden önce okuma-yazmayı öğrenebilmişti.

Dai Ahmet Ağa Okulu’nda eğitime başlayan Taşer ardından Gaziantep Lisesi ve bir sonrasında 1939’da Kuleli Askeri Lisesine geçmiştir. Kuleli’ye başladığı yıllar, II. Dünya Savaşı’nın etkisinin yükseldiği zamanlardır. Türkiye’de seferberlik ilan edildiği için askeri okul, 1941’de Konya’ya nakledilerek altı sene boyunca Konya’da eğitimlere devam etmiştir. Taşer, divan şairlerini, Fuzuli’nin eserlerini ayrıca Mesnevi’yi ezberlemiş, bununla birlikte klasik Türk müziğine dahi hâkimiyet kurabileceği bir eğitim görmüştür. 29 Temmuz 1942 tarihinde başladığı Kara Harp Okulu’nu bitirmiş ve 30 Ağustos 1944 tarihinde teğmen rütbesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde görev almıştır. Teğmenken Çanakkale, Aşkale ve Samsun’da vazifelendirilmiştir.

Anne tarafından kuzeni Asuman Hanım’la 17 Aralık 1941 tarihinde dünya evine girmiştir. Taşer 1951’de Ankara’da görevlendirilmiştir. Ağustos 1959’da ise Milli Savunma Bakanlığı (MSB) Yüksek İstişare Kurulu üyeliğine tank binbaşısı olarak görev almıştır. Taşer’i birçok insan 27 Mayıs ihtilalini gerçekleştiren subaylar içerisinde tanımıştır. 1960 senesi sonrasında milliyetçilerin düşünce ve siyasi hayattaki çalışmalarına katılabilmiştir.

Dündar Taşer, 1960 askeri darbesinde MBK üyelerinden biri olarak yer almasına rağmen o, MBK içerisindeki bir subay olarak bu harekâtı darbe olarak ifade etmez. 1960 askeri darbesini, Demokrat Parti (DP) iktidarına karşı yapılmış olması ve milli düşünceler barındırması nedeniyle ihtilal olarak ifade etmektedir. Ona göre 27 Mayıs ihtilali “Kardeşlik, barış ve sevgi hedefine yönelen, kardeş kavgasını önlemek için yapılan ve çağdaş medeniyetin imkânlarını var etmeye çalışan, hiçbir zümre ve kişinin leh ve aleyhine bir gaye” barındırmamaktadır. 1960 darbesindeki konumlarıyla alakalı olarak “başkalarının döşediği raylar üzerinde” mecbur olduklarını düşündükleri nedenlerle darbeye dâhil olduklarını ifade etmiştir. “İhtilali biz yapmadık” sözünü söyleyen Taşer, bulundukları konum itibariyle mesuliyetlerinin sevk ve idareden ibaret olduğunu anlatmaktadır. Ona göre askeri müdahaleye dâhil olmasalardı, yönetime niyetleri bilinmeyen insanlar gelebilecekti. Taşer’in hayatında dönüm noktası gibi olan 27 Mayıs ihtilalinden söz ederken “yakın tarihimizin en önemli, olaylarından birisidir” sözlerini kullandığı görülmektedir. İhtilalin olmasıyla Türkiye’de elli yıldır yapılmak istenenlerin hayata geçebileceğini ummuşlardır. Bu meseleyle alakalı olarak eşi Asuman Hanım, Taşer ve beraberindekilerin hedeflerinin mevcut hükümetin indirilmesi olmadığını ve milli amaçlar barındırdıklarını söylemiştir. Taşer, darbeyi gerçekleştirenlerden üst kadroların eleştirileri hak edebileceği düşünülse bile tüm subayların kötü amacı olmadığını söyler. Ona göre ihtilalde yer alan subaylar, Türkiye ve Türkler için milli gayelerle hareket etmişlerdir. Ayrıca Taşer, askeri darbenin konusu geçtiğinde tıpkı eskiden yaşanmış olanlar gibi kendilerinin de aynı yanlışa kapıldıklarını anlatmıştır. Taşer, “mükemmel bir anayasa yapılırsa Türkiye’nin Almanya veya İngiltere seviyesine geleceğini sandık” sözleriyle özeleştiri yapmaktadır.

İhtilal ardından askeri iktidarın devam etmesi veya bitirilmesiyle ilgili MGK’nda fikir ayrılıkları yaşanmıştır. Cemal Madanoğlu’nun başında olduğu grup, Alparslan Türkeş ve Dündar Taşer’in de içinde bulunduğu on dört kişiyi komite dışında bırakma kararı almıştır. Siyasi iktidarın kısa bir sürede seçimler yapılmaması ve sivil idareye devredilmemesini isteyen grup yani 14’ler olarak adlandırılan bu kişiler 13 Kasım 1960 tarihinde MBK’den tasfiye edilmişlerdir. Tarihe “13 Kasım bölünmesi” şeklinde geçen bu olayı Taşer, “yetkisi olmayan Devlet reisi M.B.K. yi feshedip yeniden 14 eksiği ile kurdu. 27 Mayıs bitmiş yeni bir devir başlamıştı” olarak ifade etmiştir. Ayrıca Taşer, bu yeni devrin “eskinin umdeleri ile alakası” olmadığını ve ihtilalin hedefinden saptırıldığını söylemiştir. 13 Kasım 1960 tarihinde gerçekleşen bu iç darbeyle birlikte Taşer’in de dâhil olduğu 14’ler yurt dışında mecburi görevlere gönderilmişlerdir. Önce Fas’ın başkenti Rabat’a gönderilen Taşer sağlık sorunları ve Fas’ın imkânlarının kısıtlı olması nedeniyle 1961 yılının 22 Temmuz’unda müşavir olarak İsviçre Bern’e tayin edilmiştir. Taşer müşavirlik görevindeyken arkadaşları ile bağlantıda kalmıştır. Ancak yurda dönülmesi ardından ikiye bölünmüşlerdir. Orhan Kabibay, İrfan Solmazer ve Orhan Erkanlı, Cumhuriyet Halk Partisi’nde yer almışlardır. Taşer ve 14’lerden Muzaffer Özdağ, Fazıl Akkoyunlu, Mustafa Kaplan, Numan Esin, Ahmet Er, Rıfat Baykal, Şefik Soyyüce, Münir Köseoğlu 31 Mart 1965 tarihinde Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) içerisinde yer almışlardır.

Taşer siyasi yaşama CKMP içerisinde 21 Nisan 1965 tarihinde Bölge müfettişi olarak katılmıştır. CKMP’nin 7. olağanüstü kongresinde (30 Temmuz-1 Ağustos) Genel İdare Kurulu üyeliğinde, ardından ise Genel Sekreter Vekilliği görevlerinde bulunmuştur. Kasım 1967’deki CKMP 8. büyük kongresinde Taşer, Genel İdare Kurulu üyeliğine tekrardan seçilmiş ve CKMP Genel Başkan Yardımcılığına getirilmiştir. Bu görevini vefatına kadar sürdürmüştür. Taşer’in siyasi hayatı boyunca Gaziantep’ten milletvekili (1965), senatör (1968) ve 1969 seçimlerinde ise İstanbul’dan milletvekili adaylığı vardır. Ayrıca Taşer, CKMP’nin 8-9 Şubat 1969 tarihli Adana kongresinde partinin adının Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) olarak değişmesi ardından da vazifelerine devam etmiştir. Taşer, siyasi hayatta dürüst ve erdemli kimliğiyle tanınmıştır. Ülkenin mevcut vaziyeti, gençlik ve gelecek zamanlarda nelerin olması veya olmaması gerektiği konusundaki söylemleri ve yazılarıyla bu dönemle birlikte dikkatleri üzerine çekmiştir. Ayrıca bugün Taşer, sohbetleri ve düşüncelerini döktüğü bu yazıları sayesinde tanınmaktadır.

Taşer, 1965 yılı itibariyle gençlik hareketlerinin doruğa ulaştığı döneme kadar gençlerle bizzat ilgilenmiştir. Özel olarak komünizm sorunu ve tehdidiyle ilgili olarak Taşer, “Mutlak manada milli, manevi, İslami, değerlere bağlı gençliği ülkü ve fikirler etrafında toplayacak aksiyoner bir hareketi oluşturmak zorundayız” demektedir. Taşer, CKMP’nin gençlik örgütlenmesinin teşkilatlanmasında yer almıştır. Gençleri burada bir araya getirirken herhangi bir siyasi parti içerisine almayı değil, bilgi edinebilmelerini istemiştir. Bu yüzden parti ve gençler için olan çalışmaları ayrı tutmaya özen göstermiştir. Taşer’i birçok insandan ayrı tutan yönü bu olmuştur. Ülkücü hareketin kurucularından birisi olan Taşer, bu gayesinde gençlerin şu üç şeyi öğrenebilmelerini hedef edinmiştir: “Birinci, İslam ahlak ve fazileti, İkinci, Türklük ve tarih bilinci ve Üçüncü İla’y-ı kelimetullah ve Nizam-ı âlem.”

1967 yılında Ülkü Ocakları’nın kurulmasıyla birlikte Taşer’in asker ve politikacı kimliklerinin önüne ağabey ve ilim insanı kimliği geçmiştir. 1969 seçimleri sonrasında ülkedeki tüm milliyetçi dernekleri, Ülkü Ocakları çatısı altında birleştirme düşüncesiyle çalışmaları arttırmıştır. Bu sayede önceki yıllarda milliyetçilerin Türk Ocakları Gençlik Kolu, Üniversiteliler Kültür Derneği, Türk Gençlik Teşkilatı gibi yapılanmaları bulunmasına rağmen ülke genelinde etkisi olabilecek ilk çalışma Ülkü Ocakları adıyla hayata geçirilmiştir. 1968’de Ülkü Ocakları ve Genç Ülkücüler Teşkilatı ülkenin pek çok yerinde faaliyete başlamıştır. Bu yolla milliyetçi gençler, Ülkü Ocakları Birliği adıyla birleştirilebilmiştir. Taşer, milliyetçi kurumlar arasında tamamıyla bütünleşmeyi sağlayamasa bile milliyetçilerin Ülkü Ocakları çatısı altında bulunmalarını sağlamıştır. Ülkü Ocakları ve Türk Ocakları’nı mühim gören Taşer’in Türk Ocakları için “Türk milliyetçiliğinin beşiğidir”, “Türk birliğinin sembolüdür” sözleri de dikkat çekmektedir.

Ülkü Ocakları’nın kurulmasına gidilen sürece bakıldığında 1965 itibariyle, yükseköğretim öğrencileri Talebe Cemiyetleri arasında yer almışlardı. Dönemin milliyetçi-muhafazakâr fikirli öğrencileri Milli Türk Talebe Birliği ve Türkiye Milli Talebe Federasyonu içerisinde bulunmalarına rağmen bu kuruluşlarda sol fikirli öğrencilerde bulunmaktaydı. Ülkücüler, adı geçen derneklerde solcular ve muhafazakârlar sebebiyle istedikleri ilerlemeleri gerçekleştirememişlerdi. İlerleyen yıllarda solcuların üniversitelerdeki faaliyetleri azalmasıyla birlikte bu derneklere AP’li muhafazakârlar ve İslamcılar yerleşmişti. Mevcut olan derneklerde faaliyetin kısıtlı olduğunu gören ülkücü öğrenciler bu kuruluşlardan uzaklaşmışlardı. MHP Genel Başkan Vekili Dündar Taşer bütün bu gelişmeler sebebiyle 16 Ekim 1969 tarihinde gençlere seslenerek milliyetçi gençlerin “yozlaşan” mevcut derneklerden çıkmasını ve Ülkü Ocakları’nda toplanmasını istemişti.

Taşer, gençleri doğru eğitmenin farkında olarak çalışmalarında gençleri parti bünyesi altında toplamaktan ziyade milliyetçi düşünce ve ülküyle yetişebilecekleri bir topluluk oluşturmuştur. Ülkücü gençlerin eğitim almasını hedefleyen Ülkü Ocakları sonrasında Türkeş ve arkadaşları Komando Kampları çalışmasını 1968’de başlatmışlardır. Döneminde eleştiriye maruz kalan Komando Kampları hakkında Taşer, ülkesine sevgi besleyen genç neslin yaz aylarında bu kamplara giderek fiziksel ve zihinsel anlamda geliştiklerini söylemiştir. Bahsettiği bu gençlerin ülkeye yönelik kötü niyetleri bulunanlara karşı beraber hareket edebilmeleri amacıyla eğitim gördüklerini anlatmıştır. Ayrıca Taşer, bahsettiği bu kamplarla ülkücü gençlerin; komünist fikirlerin nasıl anlatılmakta olduğunu, yaşıtlarının bu anlatılanlara inanmalarının sebeplerini gördüklerini ve milletin gelecekte yaşayabileceklerini evvelden görmelerini arzulamıştır. Bu yüzden bu gençlere “Bozkurtlar” değil de “Komandolar” diyenlere karşılık Taşer, “Komandolar ipliğe sarılmış çeliktir” demiştir. Taşer, “Bizim hazırladığımız cemaat kendi camilerini Büyük Türkiye’siyle beraber imar edecektir. Mühim olan bu ruh yapısına sahip bir nesil yetiştirmektir” sözleriyle de genç neslin niçin mühim olduğunu vurgulamıştır. Ülkücü gençlere karşı yapılan saldırıların ve eleştirilerin karşısında duran Taşer, Komando Kampları’nın mimarı olarak görülmüştür. Gençlerin sol grup karşısında vermiş oldukları mücadeleyi önemli gören Taşer, sol kesimin ülkücülere yönelik kötü imaj yaratma çabalarına karşılık 14 Nisan 1969 tarihinde basınla yaptığı mülakatta şunları söylemiştir: “Komando denilen gençler, Türk Milleti’nin varlığını, örfünü, adaletini, inancını yabancı ajanlara, Türkiye düşmanlarına çiğnetmeyecektir. Türkiye’deki sol, sol azıtmanın tertipçisi, tahrikçisi, teşvikçisi olan anarşist kitle, eline geçirdikleri gerek medya gerekse iktidar güçlerinin vasıtasıyla, milliyetçi Türk gençliğine karşı savaş açmıştır. Komando Kampları ve Komandolar diye MHP’ye ve vatansever Türk gençliğine yönelik karanlık tertipler ve oyunlar bize sökmez. Ve bu oyunlar Milliyetçi Hareket’in kararlı iradesi ve inancıyla mutlaka bozulacaktır.”

Kültür Bilim ve Teknik Merkezi (KÜBİTEM) Taşer’in öncülüğünde 1969 senesinde teşekkül etmiştir. KÜBİTEM’le birlikte üniversitelerdeki öğretim üyeleriyle ülkücü gençlerin dayanışma içerisinde olmalarının gerçekleşmesi amaçlanmıştı. KÜBİTEM özellikle yükseköğretim çevrelerinden büyük bir ilgi odağı olmuş ve Taşer’in çabaları neticesinde Ülkücü Hareket’in aydın merkezi halini almıştır. KÜBİTEM aracılığıyla Taşer, ülke içerisindeki ülkücü kuruluşların faaliyetlerinde konferans ve seminer vermiştir. 1969’daki kongre ardından Muzaffer Özdağ ve Rıfat Baykal’ın MHP’den ayrılmalarıyla birlikte Taşer’in partideki ve gençlerle alakalı sorumluluğu artmıştır. Ayrıca Taşer’in MHP’nin Hüseyin Nihal Atsız’ın izinden giden Türkçülük değil, Türk-İslam Ülküsünde ilerlemesinde önemli bir etkisi vardır. Atsız ve MHP’nin yol ayrılığının sebebine bakıldığında Atsız’ın ırkçı-Turancı görüşünün Ülkücü Hareket’in tarihsel Türkçü birikimden farklı olarak milliyetçiliği siyasi bir hale getirmesidir. Tarihe ilgisi ve sohbetleri nedeniyle partisinin “Osmanlıya dönüş” fikrine yaklaşmasında da etkili olmuştur. Ayrıca “Fena Fi’d Devle” düşüncesi Taşer’le bir olarak düşünülmüştür. “Devlet mefhumunda erimek yok olmak” manasına geldiği söylenen bu düşünce, tarihte yer edinmiş “devlet adamları”ndan bahsedilirken kullanılmıştır. Taşer, bu terimi ilk kez Ziya Nur Aksun’dan işitmiştir. Taşer’in tarih bilgisi, tarihi şahsiyetlerin hal ve hareketlerine yönelik alakası neticesinde bu terimi kendinde oturtabilmiştir. Aksun’da Taşer’i “fena fi’d devle” şeklinde anmıştır.

20 Mart 1972’ye gelindiğinde Ülkü Ocakları ve Genç Ülkücüler Teşkilatı sıkıyönetim idaresince kapatılmıştır. 1971 muhtırası boyunca MHP’lileri ve milliyetçileri yasa boğan ana mesele ise Taşer’in vefat etmesidir. Taşer’in ölümü ardından Partiyle gençlik kolları arasındaki ilişkinin bağı zayıflamıştır. Taşer, 13 Haziran 1972 akşamı saat 8.30’da ekmek kamyonunun çarpması nedeniyle düşerek kafasını kaldırıma vurmuştur. Ardından Numune Hastanesi’ne götürülüş ancak kurtarılamamıştır. 15 Haziran’da ise Karşıyaka Mezarlığı’na defnedilmiştir.

Dündar Taşer, Türk-İslam Ülküsü’nün önde gelen isimlerinden biri olarak değerlendirilir. Divan şiirleri, tarih ve klasik Türk müziğine hâkim olmasına ek olarak iyi derece de Fransızca da bilmektedir. Ayrıca Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, İsmail Gaspıralı ve Şeyh Galip gibi fikri yaşamın tanınmış simalarını hayatına nüfuz ettirmiştir. Taşer, subay ve siyasetçi kimliklerinin yanına fikir, kültür ve tarih konularını eklemiştir. Taşer’e göre milliyetçiliğin en önemli yönünü gençler oluşturmaktadır. Bundan dolayı yeni neslin bilinçli eğitilebilmeleri için dernekler kurma işine öncülük etmiştir. Hayatı sürecince, tıpkı tarihte örneği görüldüğü gibi, Türk milletinin güçlü olması arzusunu taşımış ve bunun için çalışmıştır. Taşer’in yazılarında görüldüğü kadarıyla taşıdığı ilk endişesi, Türkiye’nin karışık bir devirden geçtiği günlerde milletini seven gençlerin Türklüklerini unutmasıyla Türk dayanışmasının hayata geçirilememesidir. “Gençliğe gerekli ihtimam gösterilmezse, kalkınma savaşı kazanılsa bile, milletin akıbeti tehlikeli olabilir” sözlerini söyleyen Taşer’e göre gençler, milletin devamlılığının teminatıdır. Taşer’e göre toplum, kültürleri ve gelenekleri aynı olan kişilerin meydana getirdiği sonsuz bir varlıktır. Taşer, örfleri değiştirirsek “Harcı erimiş duvar gibi dışındaki taşlar tek tek dökülür” demektedir. Bu sözüyle kültür, medeniyet, örf vb. unsurların milletin yalnızca geçmişinde değil geleceğinde de var olduğunun fark edilmesini ve bunlara sahip çıkılmasını söylemektedir. Ayrıca Taşer, Türkiye’nin tarihi ve coğrafi kuvvetinin zekice ele alınmasının gerekliliğine dikkat çekmektedir. Üslubuyla dikkat çeken Taşer, dönemindeki olaylara kayıtsız kalmamış ve yazılarıyla çözüm yolları aramıştır. Subaylık vazifesi sonrasında bilgisini ve ülkesinin meseleleriyle ilgili yapılabilecekleri ele alan yazılar yazmıştır. Özellikle Devlet Gazetesi’nde Mesele köşesinde yayınladığı yazıları, Taşer’in düşüncelerinin anlaşılabilmesi için mühimdir. Bu yazılarda; mevcut meseleler, politika, gençlik, münazaraları, tarih ve önerileri bulunmaktadır. Yazım üslubunu, şeklini ele aldığı meseleye göre naif, tenkit edici, katı ve akıl verici biçimde kullanmış olduğu dikkat çekmektedir. (ATATÜRK ANSİKLOPEDİSİNDEN ALINMIŞTIR)