DÜNYA

Türkiye'deki 73 Barodan Çin'e Doğu Türkistan tepkisi

Türkiye’deki 73 ilin barosu, dünyanın son yıllarda gördüğü en büyük insan hakları ihlallerinden olan Çin’in Doğu Türkistan’daki baskılarına ilişkin ortak basın açıklamasında bulundu. Çin’in, Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine yaptığı zulmün şiddetle kınandığının altı çizilen açıklamada, “Barolar olarak, Avukatlık mesleğinin ruhu gereği bir haksızlığa sessiz kalmanın da başkaca bir haksızlık olduğunu düşünerek mağdur ve mazlum Doğu Türkistan Uygur Türklerinin yanında olmaya devam edeceğimizi kamuoyuna saygıyla beyan ederiz” denildi.

Türkiye’deki 73 farklı baro, Çin yönetiminin Doğu Türkistan’da gerçekleştirdiği baskılar nedeniyle harekete geçti. 73 ilin barosu dün Çin’in Doğu Türkistan’daki yıllardır süren baskı ve asimilasyon faaliyetlerine ortak yayımladıkları bir yazılı açıklamayla tepki gösterdi. Söz konusu açıklamada, “Barolar olarak, Avukatlık mesleğinin ruhu gereği bir haksızlığa sessiz kalmanın da başkaca bir haksızlık olduğunu düşünerek mağdur ve mazlum Doğu Türkistan Uygur Türkleri’nin yanında olmaya devam edeceğimizi kamuoyuna saygıyla beyan ederiz” ifadelerine yer verildi.

Basın açıklaması ile tüm ilgililer, Çin soykırımına uğrayan Uygur Türkleri için sorumluluk almaya, vatandaşlar ve sivil toplum kuruluşları ise konuyu gündemde tutmaya davet edilirken, BM Genel Kurulu olmak üzere uluslararası tüm kurumların, engelleyici yaptırımları derhal gündeme almaya, uluslararası kamuoyuna Doğu Türkistan Uygur halkı için harekete geçmeye çağrısı yapıldı.
Baroların açıklamasının tamamında yer alan ifadeler şöyle:

“1949 Yılından beri Çin Halk Cumhuriyeti yönetimi altında bulunan Doğu Türkistan’da, insan hakları ihlalleri hayatın tüm alanlarında varlığını artırarak devam ettirmektedir.
Çin Hükumeti, özellikle bölgede yaşayan yerleşik halktan kurtulmak için uygulamaya koyduğu ve 2018 yılında uydu görüntüleri ve tanıklıklarla ispatlandıktan sonra kabul ettiği ‘toplama kamplarını’ suçu ve suçluyu gizlemek suretiyle ‘meslek edindirme kursu’ olarak dünyaya kabul ettirmeye çalışmakta, bu şekilde Doğu Türkistanlıları terörizm, ayrımcılık ve aşırılıktan arındıracağını iddia etmektedir. Esasında bu kamplarda insanlığa karşı suç kategorisinde sayılan suçlar işlenmekte olup kamplarda kalan bir çok insandan tekrar haber alınamamaktadır.

Bir milleti ve bir dini inancı ortadan kaldırmaya yönelik sistematik faaliyetlerin varlığı göz önüne alındığında bahse konu fiillerin ‘İnsanlığa Karşı Suçlar’ kapsamında olduğu yadsınamaz bir gerçektir.
Çin Hükumeti’nin ‘Aşırılıkla Mücadele Düzenlemesi’ni kabul ettiği Mart 2017’den bu yana, Doğu Türkistan bölgesinde kamplara kapatılan Uygur Türklerinin sayısı hızla artmaktadır. Düzenlemeye göre ‘normal’ olmayan sakal bırakmak, peçe veya başörtüsü takmak, namaz kılmak, oruç tutmak, alkol almamak ya da İslam veya Uygur kültürüyle ilgili kitaplar veya yazılar bulundurmak da dahil olmak üzere, dini veya kültürel aidiyetin açık veya hatta özel alanda sergilenmesi ‘aşırılık’ olarak değerlendirilmektedir.
Çalışma veya eğitim amacıyla özellikle Müslüman nüfusun ağırlıklı olduğu ülkelere gitmek ya da Çin dışında yaşayan insanlarla iletişim kurmak da insanları şüpheli konumuna düşüren temel sebepler arasında bulunmaktadır. Erkek-kadın, genç-yaşlı, kentli-taşralı fark etmeksizin herkes, gözaltına alınma tehlikesi altındadır.

Uluslararası Af Örgütü’nün yayımladığı ‘Çin: Neredeler? Doğu Türkistan (Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki) toplu gözaltılar hakkında cevap verme zamanı’ adlı raporunda bu ihlaller tanık raporlarıyla ispat edilmiştir. Uluslararası Af Örgütü Doğu Asya Direktörü Nicholas Bequelin’in konuya ilişkin, ‘Çin hükumetinin etnik azınlıkları hedef alan kirli politikalarını sürdürmesine izin verilmemeli. Dünyanın her yerinden hükumetler, Doğu Türkistan’da yaşanan kabus nedeniyle Çin’e hesap sormalıdır’ açıklaması da durumun vehametini gözler önüne sermektedir.

Bir millet tamamen inkâr edilmekte, ibadet özgürlüğü yok sayılmakta, Türkçe isimler ve yazılar yasaklanmakta, Doğu Türkistan bölgesine kasten Sincan adı verilmektedir. Bu uygulamalar ile millet bilinci yok edilmeye çalışılmaktadır. Bahse konu bölgenin kadim bir Çin toprağı olduğu iddia edilerek bölgenin tarihi ve değerleri yok sayılmaktadır.
Bütün ilgilileri bu noktada sorumluluk almaya, kıymetli vatandaşlarımızı ve sivil toplum kuruluşlarımızı ise konuyu gündemde tutmaya; BM Genel Kurulu olmak üzere uluslararası tüm kurumları, engelleyici yaptırımları derhal gündeme almaya çağırıyor, uluslararası kamuoyunu Doğu Türkistan Uygur halkı için harekete geçmeye davet ediyoruz.
Barolar olarak, Avukatlık mesleğinin ruhu gereği bir haksızlığa sessiz kalmanın da başkaca bir haksızlık olduğunu düşünerek mağdur ve mazlum Doğu Türkistan Uygur Türklerinin yanında olmaya devam edeceğimizi kamuoyuna saygıyla beyan ederiz.”