5 Nisan 1990’da Doğu Türkistan’ın Barın kasabasında cesur Uygur erkek ve kadınlar, Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) baskıcı Tek Çocuk Politikasına ve Uygur kadınlarını zorla kürtaj yoluyla acımasızca hedef almasına karşı barışçıl bir protesto düzenledi. ÇKP’nin ezici bir askeri güçle karşılık vermesi şiddetli bir çatışmaya ve çok sayıda protestocunun katledilmesine neden oldu. Hayatta kalanlar toplu tutuklamalar, işkence ve yozlaşmış, ayrımcı mahkemelerdeki düzmece yargılamaların ardından uzun hapis cezaları ile karşı karşıya kaldılar.
Barın Katliamı, Tiananmen Meydanı Katliamı’ndan bir yıldan kısa bir süre sonra, Çin genelinde muhalefete yönelik acımasız baskı dalgasının ortasında meydana geldi. Tiananmen küresel hafızaya kazınırken, Barın Katliamı sistematik olarak silinmiştir. Bu durum ÇKP’nin Uygur halkını hedef alan acımasız sansürünün ve tarihsel revizyonizminin bir yansımasıdır.
Uygur Hareketi İcra Direktörü Ruşen Abbas Barın Katliamı’nın 35. yıldönümü sebebiyle yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Barın protestoları adalet ve var olma hakkı için bir çığlıktı. Otuz beş yıl sonra, Çin rejiminin Uygurlara yönelik saldırısı, Uygur kimliğini silmeyi ve savunuculuğu susturmayı amaçlayan tam teşekküllü soykırıma ve ulus ötesi baskıya dönüştü. Ancak sesimiz dinmeyecek. Barin’i ve cesur Uygur protestocuları hatırlıyor, onların insan hakları mücadelesini ve zulme karşı durma gücünü ileriye taşıyoruz.”
Uygur Hareketi açıklamada, Barın Ayaklanmasının kurbanlarını ve kahramanlarını onurlandırırken, demokratik ulusları, uluslararası kurumları ve insan onuruna değer veren herkesi Çin rejimini Uygur halkına yönelik devam eden soykırımdan sorumlu tutmaya çağırdı.
Uygur Hareketi, “Sessizlik soykırımı mümkün kılar. Adalet eylem gerektirir. Küresel toplumu Barın’ı sadece sözlerle değil, ÇKP tarafından işlenmeye devam eden insanlığa karşı suçları durdurmak için kararlılıkla hatırlamaya çağırıyoruz.” dedi