Zafer Partisi Sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu, partisinin genel merkezinde gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Bugün Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın tutuklanarak siyasetten el çektirilmesinin 42’nci günü olduğunu anımsatan Karamahmutoğlu, şöyle devam etti:
"42 gündür Silivri mahpusanesinde hapis tutulan Genel Başkanımız Sayın Ümit Özdağ’ın tutuklanmasına sebep olan iddianamesi hala hazırlanıp mahkemeye gönderilebilmiş değil. Tutuklu vaziyette Silivri mahpushanesinde iddianamenin hazırlanmasını ve duruşmaların başlamasını bekliyor Sayın Genel Başkanımız. Sayın Özdağ için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan bir doğum günü bekliyoruz. Çünkü bugün Sayın Özdağ’ın doğum günü ve 65. yaşını Silivri mahpusanesindeki tek kişilik odasında tek başına kutlayacak. Pasta yerine kitapları ve yanan mumlar yerine ışıl ışıl yanan, parıldayan siyasal düşünceleriyle Atatürk’e, PKK’nın terörünün kurbanı olan şehit ve gazilerimize saygı duruşunu sürdürerek 65’inci yaşına girecek Sayın Genel Başkanımız. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü veya ilgili savcılık gecikmenin önünü alabilirse adaletin gecikmesinin önünü de kesebilir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yargı sistemi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında çifte hukuk, ikili hukuk uygulaması yapamayacağına göre Sayın Ümit Özdağ’ın maruz kalmış olduğu adeta düşman ceza uygulamasını çağrıştıran adaletsizliğin gecikmeksizin giderilmesi gerekir. Yargının saygınlığı bakımından bu husus gerekli ve önemlidir. AKP hükümetinin seçilmemiş, atanmış Adalet Bakanı Sayın Yılmaz Tunç’a yönelik bir sorumuz var. Sayın Tunç, halihazırda ‘Halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçundan kaç kişi tutuklu olarak yargılanmaktadır? Sayın Bakan için fazla mesai gerektirmeyecek bu sorunun cevabı hem Zafer Partisi hem de Türk kamuoyu için açıklayıcı olacaktır. Bunun cevabını Adalet Bakanı’ndan bekliyoruz."
"Terörist silah bırakacaksa şayet zaman terörizmle mücadele zamanıdır"
PKK lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısı ve ardından yapılan açıklamalara ilgili olarak Karamahmutoğlu, şöyle konuştu:
"PKK terör örgütü Kürt kökenli Türk vatandaşlarını Türk milleti bütününden kopartıp etnik kökene dayalı, farklı bir yapay millet oluşturmak amacıyla güya Kürtler adına hareket ettiğini söyleyerek ülkemizi 40 yılı aşkın süredir teröre boğmuştur. PKK, Türkiye Cumhuriyeti’ne boyun eğdirmek için bizi kundaktaki bebekken de öldürmüş; büyüyüp öğretmen, polis, işçi, asker ve sivil vatandaşken de öldürmüş. Anayasa’dan Türk adının çıkartılması veya Türk’ten başka bir adın Anayasa’ya girmesi için 40 yıl boyunca PKK terörü tarafından öldürülmüşüz. Şimdi ise aynı PKK veya onun kurucu elebaşı Abdullah Öcalan’ın açıklamasıyla öğreniyoruz ki artık terörü kullanmayacaklarmış, kalleş pusularla bizi öldürmekten vazgeçmişler.
Herhangi bir terör örgütünün silah bırakacak olması, cinayet işlemekten vazgeçmesi hem onlar adına hem de maruz kalan ülkeler adına olumlu bir tablodur ancak Türkiye özelinde PKK elebaşı Öcalan, döktüğü kanlar için herhangi bir pişmanlık göstermemiş aksine Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni sorumlu göstermiştir. Üstelik içeriği vatandaşlardan gizlenen birtakım güvenceleri de koşul olarak ileri sürebilme küstahlığını göstermiştir. Bir terör örgütü cinayet işlemekten vazgeçecek diye hangi hukuki ve demokratik güvenceleri istemiştir? Siyasi ve hukuki düzenlemeler neleri kapsıyor? Bunun içeriğini taraflar halktan gizliyor. İstenen yasal ve anayasal düzenlemeler nelerdir?
PKK’nın başlattığı silah bırakma kararı PKK’nın başlattığı etnik, bölücü, siyasal Kürtçü hareketin yalnızca terör boyutuyla ilgilidir. Fakat yarım asırdır Türk milletinin içine ekmiş olduğu zehirli tohumlar ne yazık ki filiz vermiştir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bir kısmı fikren ve kalben Türk milletinden kopartılmıştır. Kendisini milleti ve devletiyle Türkiye bütününe ait hissetmeyen bir nesil yetişmiş, bir topluluk oluşturulmuştur. Bu zehrin bünyeden atılması artık siyaset kurumunun işidir. Terörist silah bırakacaksa şayet zaman terörizmle mücadele zamanıdır. Kırk yıldır teröristin silahına boyun eğilmediği gibi, bundan sonrası için de terörizmin siyasal taleplerine boyun eğilmeyecektir. Bu siyasal mücadele siyasal partilerimiz aracılığıyla verilecektir. Ve bu siyasal mücadelede en önemlisi asla PKK terörizminin politik taleplerini karşılayan onunla aynı dili kullanan siyasal partiler aracılığıyla bu mücadele verilemez. Silaha silahla, fikre fikir ile karşılık verilir. Üniter milli devleti yaşatmak için millici olunmalıdır. Milleti bir arada tutabilmek için milletçi, milliyetçi olunmalıdır. Türk dilinin egemenliğini bölüşmemek için dilde Türkçü, dilde Türkçülük yapılmalıdır.
"Türk milletinin kanı üzerinden yapılan bu kirli pazarlık referandum sandığından çıkabilecek mi"
Müzakerelerin sonucunda bebek katilinin mektubu 28 Şubat günü medya aracılığıyla halka duyurulmuştur. Aynı gün 28 Şubat günü konuya ilişkin masanın taraflarından başka açıklamalar da geldi. Masanın taraflarından Cumhur İttifakı iktidarının başat partisi olan AKP'nin baskın karakterleri, baskın aktörlerinden açıklamalar duyduk. Binali Yıldırım, mensubu bulunduğu iktidar partisinin zihniyetini ve bu yeni döneme ilişkin gelişecek konuları ve siyaseti kamuoyuna aynı gün açıklamıştır. Yani Öcalan'ın mektubunun okunduğu gün Binali Yıldırım da niyetlerini kamuoyuna açık etmişlerdir. Ulus devletin milletiyle etnisitenin ne olduğunun farkını bilmeyen AKP'nin bu eski Başbakanı, yeni bir anayasadan söz etmiş konuşmasında ve vatandaşlık tanımını yapan 66. maddeyi hedef alarak '66. madde gözden geçirilmelidir, gözden geçirilebilir' demiştir. 66. madde belli ki gözüne batmış, 'gözden geçirilmelidir' diye söylemiş. Hızını alamayan bu eski AKP Genel Başkanı Binali Yıldırım, yürürlükteki Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 3. ve 14. maddelerini doğrudan çiğneyerek Türk Devleti'nin üniter yapısını hedef almıştır.
Aynı günlerde yine AKP'nin bir başka ağır topu olan eski TBMM Başkanı ve AKP'nin kurucu lider kadrolarından Bülent Arınç'ın 66. maddenin kimliklendirmesini hedefe koyan sözleri kamuoyuna servis edildi ve üstelik de Bülent Arınç bu konuşmayı Erbil'de yaptı. Tüm bu ve benzeri açıklamalar gösteriyor ki millet karşıtı siyasal İslamcı zihniyet, milli devletin yıkımı saldırısında etnik bölücülerle aynı siyasal taleplere sahiptir. Bundan sonra terörizmle mücadele, terörizmin siyasal talepleriyle mücadeledir. Bu siyasal taleplerle kendi politik tercihleri örtüşen siyasi partiler mücadele edemez PKK terörizmiyle. Zafer Partisi olarak biz bu pazarlık masasını ifşa etmeye içeriğini masanın üstüne dökmeye ve halkı bilgilendirmeye devam edeceğiz.
Varsa cesaretiniz korkmayan, sinmeyen bu cesur milliyetperverlerin, vatanperverlerin halkın önüne sandığı getirin. Meclis'te 400 milletvekili sayısına ulaşmak için al-ver pazarlığına girmek yerine halk oylamasına gidelim, halka soralım. Bakalım Türk milletinin kanı üzerinden yapılan bu kirli pazarlık referandum sandığından çıkabilecek mi, yoksa bu ihanet sürecini sandıkta başınıza mı geçirecek? Cumhur İttifakı'nın yeni üyesi DEM Parti'yle birlikte halktan kaçarak Meclis'te anayasa değiştirmek yoluna gidiyorsunuz. Bu yoldan sonuç alabileceğinizi gördüğünüzde sokağa tekrar geri dönmek, fil dişi kulelerinizden inip halkın arasına karışmak zorunda kalacaksınız ki karşılaşacağınız şey bu halk sizin fil dişi kulelere çıkarkenki bıraktığınız halk değildir. Şimdi AKP hükümeti Cumhur İttifakı için bu onlar adına yakıcı gerçekle yüzleşme, yüz yüze gelme zamanı."