"Anka gibi uçuşunun 12.yılı"
Son kırk yılda ne çok değerlerimizi yitirmişiz meğer...
Bu coğrafyada bu kadar önemli şahısların birer birer cinayet ve kaza ile (!) terk'i dünya edişi, akıllara şeytani, hain, alçakça komplo ve planların devreye alındığını çok net bir şekilde ortaya koyuyor.
Biz ölüm ve yaralanma ile sonuçlanan 12 Eylül öncesi hadiselerin, yapılan askeri müdahale ile biteceğini zannetmiştik. Ne çok yanılmışım ve yanılmışız meğer.
Yıl 1947 ! Bu tarih Amerikan emperyalizminin ülkemizi kayıtsız şartsız teslim aldığı,sömürüye açık med-cezirlerin nirengi noktasıdır. İşte tamda bu işar ettiğimiz yılda, Amerikan mandacılığı fikrini Gazi paşa döneminde bile açıkça söylemekten çekinmeyen İnönü ve Adıvar ekolü Sovyet tehdidi varsayımı ile Amerikan zırhlısı Misseouri'nin Türkiye ziyaretine zemin hazırlarlar. Neticeten, gemi Türk karasularına girerek Dolmabahçe önüne demir atar. O zamanın yöneticilerinin ağızlarının suyu akarak, yüksek kaldırım Karaköy genelevlerini Amerikan zırhlısının personeline açarken, talih kurbanı seks işçilerine hitaben, "aman ha hizmette kusur etmeyin!" şeklindeki cümlelerini, sayfalarını yaladığım, öptüğüm tarih kaydetmiş yazıyor...
Bu edilgen "puşt" durum bilahare, NATO /Gladio, Marshall ve Truman yardım ve doktrinleriyle devam etmiştir. Bizim ilk mektep sıralarında kurtlu Amerikan süt tozunu şifa niyetine (!) içtiğimiz yıllar bilahare peşi sıra gelecektir. Meğer süt tozu değil bize Kemal'i afiyetle ağu ve baldıran şerbeti içirmişler...
15 Temmuz'a kadar içtik, hala içiyoruz!
Buyrun...
Bunları niye mi yazdım?
https://youtu.be/yfbZPebV2Zg
"... Aldanırsanız, işte böyle kurban gidersiniz!"
Olay kaza ise üç gün nedir?
Bütün gelişmiş teknolojilere rağmen TSK ve polis 3 gün sonra olay mahalline ulaşabiliyor. Vay be!
Çıkın o dağlarda çobanlık yapın, sürü yayın, Daha iyi(!) Sizden çoban da olmaz ya!
" Anadolu'nun yamalı pantolonlu çocuğunu, çile ve cefa abidesini ve elbette kara kutusunu öldürdüler!" Vatan ve millet delisi Muhsin reis, yüzlerce yıllık coğrafyamızın temayüz etmiş yüzüydü. Çok cesur ve sivri söylemlerini dinlediğim zaman "eyvah! Ne yaptın Muhsin başkan" dediğimi bugün bile hatırlar, hayıflanırım.
Muhsin başkan sinemizde, yürek ve ciğerlerimizde sağalmaz ve iflah etmez yaradır. Bin yıl geçse de merhem kâr etmeyecek,o üşüdükçe biz Ağustos sıcağında Zemheri'yi yaşayacağız.
Gözleri açık gitmiştir hiç kuşkum yok...
"Meğer bizim tarlalar daha önce çok önce sürülmüş!" dediğinde, emperyalizmin yatak odasında üstümüze örttüğümüz yorgan, başımızı koyduğumuz yastık olduğunu fehmetmiş, bir kez daha anlamıştım.
Ne körmüşüz meğer...!
Muhsin reis, bana, Bizim ülkücülüğümüzün, ancak rahmet okumaktan ibaret olduğunu hatırlatan bir numune olarak ebedi aleme göçtü...
O ve canını teslim eden diğer canlarımız gibi!
Eli kanlı katiller mi?
Onlar halâ aramızdalar!
Ne eşi hanımefendinin üstün gayreti, nede sayıları üçü beşi geçmeyen dava arkadaşının samimi feryadı fayda etmedi...
Sebep olanlar mı?
Onları şaşmaz adaletin hesap gününe havale etmekten başkada bir yol yok.Benim inancımda asıl defterler,pamuk merasiminden sonra, omuz hizasındaki çukurlarda görülür...
Bizim için ne "acuze!" durum değil mi?
"Mizan terazisi kurulur bir gün, herkesten ettiği sorulur bir gün"
Bütün şehitlerimize ve sana rahmet ve minnetle, nurlarda uyu ...
Bizlerde sağlıcakla kalalım olur mu(?)