Başlarken

   Uzun bir aradan sonra yayın hayatına devam kararı alan Hergün ailesine başarılar diliyorum.

   Dostların teşvik ve teveccühü ile, Alemlerin Rabbi izin verdiği, kısmet ettiği kadar, penceremizden gördüklerimizi Türkeş çizgisi ekseninde acizane değerlendirmeye gayret edeceğiz.

   Tuzun koktuğu, at izinin it izine karıştığı, zihinlerin bulandığı sisli puslu bir dönemde en zor iş; Hak yolunda halkın sesi olup, Türkeşçilik yapmak olsa gerek.

   Gayret bizden, tevfik Allah'tan.

   Dışarısı İçerisi Kol Kola

   Dünya, 2000 li yılların başından itibaren güç dengelerinin yeniden kurulmaya çalışıldığı sancılı bir süreç yaşamakta. Çetin mücadeleye sahne olan dünyanın, dönüşü, zamanın akışı sanki iki kat hızlandı. Son yirmi senede dünya da, Türkiye’de cereyan eden hadiseler, daha önceki kırk, elli senede yaşananların toplamından daha fazla. Uluslararası ilişkiler had safhada kırılgan. Hadiselerin itme, çekme gücü anlık değişimler yaratacak oynaklıkta. Suni olduğu tartışma konusu olan Pandemi ile konvansiyonel savaş kadar yıkıcı, amansız bir mücadele sürmekte. Güç odaklarının karşılıklı hamleleri satranç oyunundan daha seri. Hadiselerin yoğunluğundan sağlıklı değerlendirmeler yapmaya zaman yetmiyor.

   Bunun yanına insanların zihnini bulandıran, algısını körelten, istihbarat örgütlerinin ve kontrol ettikleri sözde STK'ların, basın ve sosyal medyanın sistemli, yoğun dezenformasyonu eklendiğinde insanların doğruyu bulması neredeyse ortadan kalkıyor.

   Balkanlardan Orta Asya'ya kadar uzanan; Türk dünyasının yaşadığı coğrafya ve Akdeniz kurulacak güç dengelerinin sıklet merkezini oluşturmakta, dolayısıyla yoğun baskı altında.

   Türkiye, jeopolitiği ve savunma sanayin de sağladığı gelişmelerin verdiği imkanla, dengeleri belirleyecek bölgesel güç olarak ileri çıkmasıyla ayrı bir önem taşımakta.

   Bu konjonktürde, Türkiye’yi yanına çekmek veya etkisini kırmak isteyen askeri, ekonomik güç merkezlerinin hedefi; belki de dünyada en fazla ve çok yönlü baskıya maruz kalan tek ülke durumunda. ABD'nin Çin ve Rusya ile giriştiği dünya hakimiyet teorisi de diyebileceğimiz güç mücadelesinde ve Ortadoğu jeopolitiğinde Türkiye’nin etkin bir güç merkezi olmasını istemediğini içerideki ortakları dışında bilmeyen yoktur. AB’nin ABD ile çıkarları örtüşmüyor olsa da konu Türkiye olunca, doğal müttefik oluyorlar.

   Bu durumu yönetimin politikalarından kaynaklandığını düşünenler olabilir ki, var...

   Bu düşüncede olanları iki kategoride görmekteyiz; kötü niyetli işbirlikçiler ve büyük yanılgı içinde ne yaptığını bilmeyenler. Türk milletinin, kötü niyetli işbirlikçilerin potansiyel yüzdeleri hakkında bir kanaati ve tavrı vardır. Zorda kalmadığı sürece bu tavrını demokratik usullerle göstermiştir. Zorda kaldığında da can pazarına çıkmaktan geri durmamıştır, hiç bir güç de durduramaz. Bu sebeple o grupla ilgili bir değerlendirmeye gerek yoktur. Problem olan yanılgı içinde olup ne yaptığını bilmeyenlerdir.

   Yanılgı içinde olanlar; Türkiye’nin potansiyelini yeterince kavrayamadıkları için, kısmen kendine güvensizlik, kısmen de Türkiye’nin temel çıkarları ile güç odaklarının çıkarları arasında bir denge arayışı içinde olmalarıdır. Buna güç odaklarının penceresinden bakmak da diyebiliriz. Yanılgı içinde olanların bu tutarsızlığı, sonuçta birinci grubun amacına hizmet eder. Bu grubun söylemleri ile sergiledikleri ‘ama’lı, fakat’lı’ tavırları arasında ki tutarsızlık, adeta bir çelişkiler yumağı. Güç odaklarının talepleri ve Türkiye'nin çıkarları arasında tercih dahi yapabildiklerini söylemek zor. Onun için ne yaptığını bilmeyenler olarak değerlendiriyoruz.

   Bu iki guruba dahil olan siyasilerin ve oluşturdukları ittifakın netameli ilişkilerini, yüklendikleri misyonu, güç odaklarının itirafları ortaya koymakta. Türkiye’nin yolunu kesmek için bu ittifaka şiddetle ihtiyaçlarının olduğunu açıkça söylemekteler.

   Türk milletine rağmen bunu başarmalarının mümkün olup, olmadığını bekleyip göreceğiz.

   Türkiye’nin çıkarlarının öne alınıp korunması, tedbirlerini alıp risklerini üslenmesi devlet politikasıdır. Milli politikadır. Böyle görülmelidir. Milli politikaların arkasında amasız, fakatsız durmak, her vatandaşın, her kurumun onur ve haysiyetinin icabıdır.

   Milli politikaları kararlı, güçlü bir iradeyle savunan, hayata geçirme azmi gösteren yönetimleri takdir etmek, güç vermekse milli duruşun icabıdır. Yanlışlarını samimiyetle eleştirmek, eksiklerini ifade etmekte bu duruşun gereğidir. Bizim tavrımız da her zaman Türkeş'in milli meselelere bakış tavrı olacaktır.

   Sıradan bir örnek vermek gerekirse; ABD’nin geçmişteki ambargolarına karşı Türkeş’in aldığı tavır hatırlatmak yeterlidir.

   Türkiye'nin öne çıkardığı milli politikaları hangi yönetim uygulamaya koyarsa koysun, Türkiye’nin karşısında olanlar hiç kuşkusuz bir eksik, bir fazla, aynı tavırla karşılamış, aynı baskıları uygulamıştır. Balık hafızalılar hatırlamıyor olsalar da geçmişte örnekleri çok yaşandı.

   Haşhaş ekimi ve Kıbrıs ambargosu, haklı Kıbrıs davamız ve ekonomiye darbe vurmak için konmadı mı?

   Aliağa rafinerisi, Ereğli Demir-Çelik, GAP projesi gibi ülkenin kalkınmasında mühim yeri olan tesisleri ülkeye kazandıran siyasiler, aynı şeytanlaştırmaya muhatap olup, iktidardan uzaklaştırmak için benzer tezgahları, kumpasları aynı merkezler kurmadılar mı?

   Güneş Otel rezaletini, Milletvekili borsalarını unutanlara balık hafızalı demeyelim de ne diyelim?

   Türkiye, bu süreçte içeriden dışarıdan büyük ihanetlere, kumpaslara, kuşatmalara maruz kaldı. Sonuna yaklaşıldığı düşünülen süreç tamamlanıncaya kadar daha büyük saldırılara maruz kalmamız da kuvvetle muhtemeldir. Yarım, çeyrek partiler türetip, dün şeytanlaştırılanların bugün büyük kurtarıcılar mış gibi sunulması, gündemde tutulması; siyasi arenada arz-ı endam edep bugünlerde gündemi işgal eden FETÖ uzantılarına rağbet edilmesi, hayra yorulacak işler değil. Bunlar görünenler, ya görünmeyenler? Asıl soru ve sorun da bu.

   Türk milletinin birlik ve bütünlüğü bu saldırıları ve saldırganları durduracak, Türkiye’yi hedefine ulaştıracak en büyük güçtür. Gören gözler, idrak sahibi zihinler için sır olmayan bir durumu, bir daha ifade edelim; Dışarıda Türkiye'ye, içeride Cumhur ittifakına dolayısıyla da millet iradesine karşı yürütülen şeytanlaştırma program ve propagandalarının esas hedefi; milli birliğimizdir.

   Bilmemiz gereken başka bir hususta; içeride yaşanan siyasi, toplumsal, ekonomik ve terör ve güvenlik olayları, dışarıdan bağımsız değerlendirilemez. Yaşananlara dışarıyı göz ardı edilerek bakmak, bizi dünya gerçeklerinden uzaklaştırmakla kalmaz, geleceğimize kurulan tuzakları görmemizi de engeller. Kendi kuyumuzu kazmış oluruz.

                                                                                                                               Kemaleddin Sami GÜNER