Dünyada kendi güvenlik güçlerine paralel a-simetrik terör örgütleri kuran ve siyasi-ekonomik hedefleri için yöneten iki devlet vardır: Biri ABD diğeri İRAN.

Bu iki devletin kurdurduğu ve/veya kurduğu bu a-simetrik terör örgütlerinin en yoğun çatışma ve eylem sahası Ortadoğu ve İslam coğrafyasıdır.

Sovyetler yıkılmadan önce benzer a-simetrik  komünist terör örgütlerini Ruslar da kurmuş ve Marksist-sosyalist hareketlerin olduğu tüm ülkelerde mevcut sisteme ve iktidara karşı silahlı mücadele yapmışlardır.

ABD için, kurdurduğu veya kurulan terör örgütlerinin ideolojisinin ve dini tercihlerinin hiçbir önemi ve ayrıcalığı yoktur.

ABD, çıkarlarının istikametinde hedef ülkede mevcut iktidarları yıkmak, yıpratmak kendi isteklerini dikte ettirmek ve/veya patronu olmak için hiçbir ahlaki ve hukuki değeri öncelemeden her çeşit terör örgütünü kurdurur veya mevcut olan bir terör örgütü ile işbirliği yapmakta tereddüt etmez.

Bu a-simetrik terör örgütleri ile ABD yine menfaati gereği ilişkilerini, kısa ve/veya uzun süreli kurar ve istediği zaman da bitirir ve de ahde vefa göstermeksizin arkasını döner gider.

İran’ın kurduğu a-simetrik terör örgütleri ise dini-ideolojik mezhep örgütleridir.

Şii otoritesini islam ülkelerinde tesis etme öncelikli hedefleri için, müslüman ülkelerde silahlı terör faaliyetlerini organize eden, destekleyen bu örgütler görünür, siyasi ileri hedeflerini ve varlık gerekçelerini ise siyonizm ile mücadele ve İsrail’in yok edilmesi olarak söyler ve iddia ederler.

İran’ın kurdurduğu bu Fars çıkarları önceliğinde, Şiiliği kendilerince yorumlayan ideolojik iddia sahibi terör örgütleri bugüne kadar en büyük ve kanlı eylemlerini müslüman ülkelerde yapmışlardır.

İlginç olan şudur ki ABD’nin kurdurduğu siyasal islamcı, şeriatçı a-simetrik terör örgütleri de en kanlı ve kitlesel cinayet eylemlerini müslüman ülkelerde yapmışlardır.

Hem ABD’nin ve hem de İRAN’nın kurduğu a-simetrik terör örgütleri çoğunlukla müslüman ülkeleri hedef almış ve o devletleri istikrasızlaştırmak için eylemler yapmış ve o ülkelerde yaşayan müslüman halklara büyük acılar çektirmiştir.

Rusya ve İsrail’e karşı yapılmış eylemler azdır ve taktik eylemler olup her iki a-simetrik terör örgütü kuran devletlerinde stratejik faaliyet alanları ağırlıklı olarak İslam ülkeleri olmuştur.

AB ülkeleri ise devletten devlete kurdukları özel ilişkiler ile hem ABD’nin ve hem de İRAN’ın kurdurduğu a-simetrik terör örgütlerine siyasi, ekonomik ve lojistik destekleri yapmışlar ve halen de yapmaktadırlar.

İran, Almanya ve Fransa’dan destekler almış ve almaktadır.

İngiltere, Almanya ve Fransa ise ABD’nin kurdurduğu tüm a-simetrik terör örgütlerine destek vermiş ve halende vermeye devam etmektedir.

Yaklaşık 40 yıldır Tükiye hem ABD’nin AB destekli kurdurduğu örgütlerin ve hem de İRANI’ın kurdurduğu a-simetrik  terör örgütlerinin hedefi olmuş büyük zararlara uğramış ve kan kaybetmiştir. 

Halen de bu tehdit ve tehlikelerin hedefindeki birinci ülke Türkiye’dir.

ABD ve AB Farsların yönetimde hakim olduğu İran’dan asla vazgeçmez ve İran’ın bölünmesini de hiçbir zaman istemez. 

Çünkü İran’ın bölünmesi demek Azerbaycanın vatan bütünlüğünün yeniden sağlanması ve 50 milyon nüfuslu Türkiye’den sonra ikinci büyük Türk devletinin gerçekleşmesi demektir ki bu harita değişikliği ABD’nin ve BATI’nın uykularını kaçırmaya yeter.

Dolayısı ile 45 yıllık yorgun ve hikayesi bitmiş  molla rejiminin değişmesi ve laik, seküler yeni bir İran yönetiminin yine Farsların önderliğinde iş  başına geçmesi hem ABD’nin ve hem de AB’nin isteyeceği ve İsrail’inde destekleyeceği en mantıklı plandır.

BOP projesinin gerçekleşmesinin ve Ortadoğu’da yeni haritaların çizilmesindeki en büyük engel, İran değil Türkiye’dir. 

Baştan beri bu gerçek gözümüzün önünde duruyor.

Molla rejiminin değişmesi ile laik-seküler bir İran yönetimi, öncesinde ABD ve İsrail ile zımmî bir anlaşma yapılmış dahi olamaz mı?

O zaman Türkiye neyle karşı karşıya kalacaktır? 

Rusya bu denklemde nasıl davranacak?

Ortadoğu haritasının kendisi dışlanarak yeniden çizilmesini kabullenecek midir?

Son suikastler İran’ın içinde ve İran dışındaki dostlarında da ciddi güven kaybına sebeb olacaktır.

Kendi halkı karşısında da Molla rejimi her geçen gün zemin kaybetmekte,  seküler muhalefet sürekli alan kazanmaktadır.

Türkiye, Mahmut Abbas ile İsmail Haniye’yi Ankara’da buluşturma hazırlığında idi.

Filistinin bölünmüş siyasi iradesini  ve gücünü birleştirme hamlesi kim ya da kimler için ciddi tehditti?

İran’da düşen helikopterde 5 yüksek görevlerde bulunan Türk kökenli lider öldürüldü. 

Türkiye’nin bölünmüş Filistin’i birleştirme hamlesi ise İsmail Haniye’nin Tahran’da öldürülmesi ile şimdilik önlenmiş oldu.

İsrail’in ABD desteği ile son bir haftada Lübnan, Suriye, Irak ve İran’da ; Beyrut, Şam, Bağdat ve Tahran’da gerçekleştirdiği saldırıları  ve suikastleri bir de önümüzde ki dönemde İRAN’da muhtemel bir rejim değişikliği açısından da değerlendirmekte fayda var.

Hizbullah liderleri ve Hamas liderleri aynı zamanda peş peşe öldürülüyor.

İran’da rejim değişiklinin önündeki ideolojik silahlı örgütler böylece zayıflatılıyor.

Ortadoğuda gerçek hedef  Türkiye iken kamuoyumuzda Hamas-İsrail savaşında kim haklı kim haksız tartışması ile gündem oluşturmak kimin çıkarına?

Neyi düşünmemiz gerektiğini tekrar tekrar düşünmeliyiz.

Hakkı Şafak Ses