AKP’nin kaptan köşkünde oturduğu fakat “Devletin iç ve dış güvenlik kararlarında” dümenine , MHP’nin Genel Başkanı Bahçeli’nin belirleyici müdahaleler yaptığı “Cumhur İttifakı” gemisi artık su alıyor.
Oy kaybına sebeb olan delikler büyüyor.
Hem MHP’de ve hem de AKP’de oy kaybı devam ediyor.
MHP’de bölünme ve mevcut yönetimin “Türkeş’in çizgisine, Türkeş’in yetiştirdiği kadrolara ve Ülkücü hareketin hedef ve değerlerine olan” ciddi mesafeli duruşu, gerçek oy potansiyelini toplayamamasının ve sürekli oy kaybetmesinin en önemli sebeplerinin başında gelmeye devam ediyor.
AKP’de ise FETÖ darbesi sonrası yaşadığı şok sonucu, “aldanmışlık ve aldatılmıştık” savunması ile “Ergenekon- Balyoz vb.” hükümlü ve sanıklarını cezaevinden çıkarması; vesayetten kurtulma iddası ile açılmış ve derdest davaları beraatle bitirecek “haklı hukuki gerekçelerin” önünden çekilmesiyle gelişen süreç sonunda, yaşadığı “ideolojik deprem ve savrulma” halen devam etmekte.
AKP’nin kurucu iradesindeki çimento olan “din merkezli siyaset” ve “ümmete” dayalı ideolojik kimliği bugün artık dağılmış ve kendi içinde de ciddi sorgulanır olmuştur.
AKP’nin ilk kurulduğu yıldan, MHP ile ittifak yaptığı yıla kadar “siyasi ve fikri omurgasını” imani bir hassasiyet, ümit ve heyecanla destekleyen, “yazar ve ulema takımı; “ama, fakat” diyerek AKP saflarından kopmuştur.
Bu kopuşu siyasi bölünmeler izlemiş ve AKP’den iki parti doğmuştur.Partileri kuranlar sıradan vekil olmuş olanlar değil ciddi görev ve sorumlulukları AKP iktidarında almış biri Dış işler bakanlığı, Başbakanlık ve AKP genel başkanlığı yapmış, diğeri ise uzun süre Ekonomi yönetiminin başında ve Başbakan yardımcılığı görevlerinde bulunmuş ağır toplardan kişilerdir.
Cumhur ittifakında bu çatlak ve oy kayıplarına rağmen henüz paniğin ciddi olarak izlenmemesinin sebebi ise kopan oyların “Millet ittifakını” oluşturan ve yeni kurulan partilerde toplanmadığının görülmesidir.
Hem muhalefeti, hem iktidar partilerini ve ittifaklarını yeterli görmeyen ve artık ciddi olarak sıkılan, karamsarlık içine sürüklenen seçmen oranı yükselmekte; yani aslında “kararlı ( şaşkın ve kararsız değil ), hem iktidara ve hem de muhalefete karşı taraflı” partilerinden kopan seçmen sayısı hızla yükselmektedir.
Cumhur ittifakının gövde partisi AKP, kaybedilen oyları telafi etmenin yolu olarak ittifaka yeni partileri katma ve tabanı genişletme taktiğine yönelmiş durumda. Ama bunun yetip yetmeyeceğinden henüz emin değiller.
Siyasi Partiler ve Seçim Kanunlarının değiştirilmesi ile Cumhur ittifakının parlementoda yüzde ellinin altında bir oy alsa da sayısal çoğunluğu sağlamasının hesaplarının yapıldığı hususu da artık siyasi gündemin tartışılan konuları arasında.
Bahçeli'nin “-ne pahasına olursa olsun, neye mal olursa olsun “Cumhur İttifakı” devam edecektir” sert çıkışının perde gerisini iyi tahmin etmek ya da okumak gerekir.
AKP, Cumhur İttifakının sınırlarını genişletmek çabası içinde ve sandık merkezli seçim hesaplarını yaparken, Bahçeli son açıklamaları ve talepleri ile Erdoğan’ın hareket alanını sınırlamakta ve mecburi istikametler çizmektedir.
Niçin ve acaba kimin adına ?!..
-HDP’nin kapatılması talebi.
-Demirtaş’ın mahkemesinin hızla sonuçlanmasını istemesi.
-Bölücü partilerin tekrar kurulmasının kanun yolu ile önlenmesi teklifi.
-“Çözüm sürecini” hatırlatan ve benzer oluşumların izlerini taşıyan söz ve niyetlere, “hainlerle” işbirliği mesabesinde bir kararlılıkla karşı durmaya devam etmesi.
-Seçim ve Partiler kanunu değişiklikleri ile beraber Cumhurbaşkanlığı Sisteminin güçlenmesi için ihtiyaç duyulan kanunların çıkarılması talebi.
-Asla bir daha parlementer sisteme dönülmemesi için gerekli önlemlerin alınmasını istemesi.
-PKK, PYD ve FETÖ ile kesintisiz ve tavizsiz mücadelenin son hain temizlenene kadar sürmesinde ciddi ısrarlı duruşundan asla vazgeçmemesi.
-Libya, Mavi Vatan, Suriye ve Irak’da ABD - AB’ye karşı ve Azebaycan ordusu ile -Ermenistan’a karşı kurulan “askeri cephelerin” devamı hususunda kararlı duruş ve taleplerinin, “desteklerinin” ayrılmaz parçası olduğunu her fırsatta yinelemesi ...
Anlaşılan ve görülen o ki, Cumhur İttifakının bugüne kadar sahip olduğu oy potansiyeli üzerinden, ABD ve AB merkezli tehdit ve tehlikelere karşı “devlet aklı” başlattığı süreci devam ettirmek istiyor.
Şimdi çok basit bir denklem kuralım.
Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Mavi Vatan, Libya askeri harekatı ve Azerbaycan - Ermenistan savaşında Türkiye’nin açık ve sınırsız Azebaycan ordusu ile omuz omuza işbirliği ...
Kesintisiz devam eden FETÖ ile mücadelede sürdürülen operasyonlar...
PKK ve PYD’nin terör unsurlarına karşı yürütülen amansız takip ve imha operasyonları...
Hem FETÖ ve hem de PKK-PYD operasyonlarına yönelik MİT-TSK ortak fiili operasyonları ...
Bütün bu hedef ve operasyonların tek bir merkezden ve ortak kurmay aklı ile planlanıp yapıldığını farketmemek ya da anlamamak ciddi saflık olmaz mı?
Sizce bu merkezde siyasi bir kimlik ve politik, sivil, bir veya birkaç “Cumhur ittifakından” parti yetkilisi ya da parlementer var mı dır?
Mesela AKP den kim olabilir ?
Parti sözcüsü Ömer Çelik ?
Hayati Yazıcı ?
Numan Kurtulmış ?
Naci Bostancı ?
Tuğrul Türkeş ?
.........?
Ya iktidarı “beka” için destekleyen MHP’den bir divan üyesi ya da vekil?
Mesela Semih Yalçın, Celal Adan, İsmet Büyükataman ?
Şimdi diyeceksiniz ki Sn.Erdoğan, Sn. Bahçeli ve Sn. Soylu’yu niçin saymıyorsun.?
Saymıyorum çünkü onlar icra makamı?
Ben işin mutfağında ki yani istihbarat, tehdit ve tehlikelerin değerlendirildiği ve harekat planlarının yapıldığı, atılacak dış siyasi adımların belirlendiği ve onay İçin icra makamına sunan “karargahda” bir milletvekili ya da siyasi birileri var mı onu merak ediyorum.
Niçin merak ediyorsun derseniz anlatmaya çalışayım.
Devletin varlığına ve milletin bütünlüğüne yönelik tehdit ve tehlikelere karşı yapılması gereken iç ve dış harekatların tümünü öncelikle belirleyip planlayan ve sahada uygulayan bir “karargahda” iktidar partisinden ve onu destekleyen MHP’den bir siyasi yoksa, bilmeliyiz ki gelecek siyaseti tanzim edecek plan ve proğramların hazırlık safhasında da tek bir siyasi kimlik ve vekil yoktur ve olmayacaktır da.
Seçim kanunu ve partiler kanunu değişiklikleri ile Cumhurbaşkanlığı sistemini güçlendirecek ihtiyaç duyulan kanunlar bence çoktan bir yerlerde hazırlandı bile.
Yukarıda saydığım “devlet aklı” ısrarla sürdürdüğü dış ve iç tehdit odaklarına karşı güvenlik politikalarını aynı şekilde “Cumhur ittifakı zırhı“ ile devam ettirmek istiyor. Çünkü “millet ittifakını” oluşturan partilere bu konuda güvenmiyor ve zaten HDP konusunda CHP ve İYİ PARTİ’nin tartışmalı, ikircikli duruşları bu güvensizliğin de temelini oluşturuyor.
Bu yüzden “Cumhur ittifakının” halk desteğinin 50+ 1 olarak devam etmesi için “devlet aklı” ince hesapları yapmakla meşgul.
Ve görünen o ki zor ve dolambaçlı bir planın üzerinde çalışıyorlar.
AKP ve MHP’de ki oy kaybına rağmen Cumhur İttifakını “iktidarda tutma” hedefi ile, adaleti tartışmalı, “hukuki” (!) bir zırhı hazırlamanın peşindeler.
Aslında çok daha kısa ve kesin netice verecek bir yol daha var.
AKP’de ki oy kaybını “Cumhur ittifakı” içinde tutacak ve muhafazakar, milliyetçi safları birleştirecek, 50+1 ‘in çok üstüne çıkaracak ve de mevcut dış - iç tehditlere karşı yürütülen “şahin” duruşu güçlendirecek ve de devam ettirecek bir fırsat var.
Bu fırsat MHP’nin Mart ayında yapacağı kongre !..
Üç parçaya bölünmüş MHP’yi birleştirecek bir kongre!..
MHP’nin gerçek oy potansiyeli olan yüzde 30’a ulaşacağı bir kongre !..
Hukuk içinde, demokrasinin dışına çıkmadan ve tartışmalı yollara girmeden, olması gereken tabii zemininde yürüyecek bir çalışma ile MHP kongresinde “Türk Milliyetçilerinin ve Ülkücülerin” birliğini sağlayacak bir Parti yönetiminin seçilmesi, siyasetteki tüm hesapların yeniden yapılmasının kapısını açacaktır.
Şu an devam eden dış ve iç tehdit odaklarına karşı izlenen politikaların devamı için ve savunma hattını Yunanistan’a çeken ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi hedef alan “BATI’nın” karşısında, Türkiye’yi dimdik ayakta tutacak olan yol aslında açık bir gerçek olarak önümüzde duruyor.
Birliğini sağlamış olarak büyük bir kurultayla kongresini yaparak çıkacak olan bir MHP ile Cumhur İttifakını güçlendirmekten, tahkim etmekten niçin korkuluyor ya da çekiniliyor ?!
Elinde Ülkücülerin kanı olan Perinçek’e “vatan savunması” (!) yaptırmakta beis görmeyen “devlet aklı”; sözünü her zaman dinleyen ve önce “devletim ve milletim” diyen Sn.Bahçeli’yi niçin ikna etmeyi düşünmüyor ?
Artık herkes biliyor ki Sn. Bahçeli’nin iktidar olmak ve Ülkeyi yönetmek gibi bir hırs ve ihtirası yok. Bütün siyasi söylemi,hedefi ve AKP iktidarına koşulsuz desteği tek bir ortak paydaya ve sebebe bağlı: Devletin güvenliği, milletin bütünlüğü ve vatanın bölünmezliği...
Türk Milliyetçilerini ve Ülkücüleri MHP çatısı altında toplayacak bir kongreyi düşünmek ve yapmak bu kadar mı zor?
“Vasat devlet aklı” bu günlerimizin sorumlusu dediğimizde bu tanımımızı ağır bulanlar olmuştu.
“Ülkücüler her partide olsun...
Milliyetçilik her Partinin halk önünde söylem ve propagandalarında vazgeçilmez cümleleri olarak yer alsın...
Fakat asla birlik ve bütünlük içinde doğup büyüdükleri “MHP” çatısı altında ve milliyetçiliğin gerçek adresinde Türk Milliyetçileri ve Ülkücüler bir araya gelmesinler.”
İstenen bu mu?
Niçin, oy potansiyellerine uygun güç ve büyüklükleri ile Cumhur İttifakının kaptan köşkünde sadece güvenlik politikalarında değil her sahada etkin ve karar sahibi olmasınlar?
ABD ve AVRUPA kabul etmez, Putin’i de kızdırırız...
İsrail ve İran hemen gardını alır...
Araplar zaten Türk’ü sevmiyor ki Milliyetçilerini sevsin...
Dünya bize düşman olur ... mu diyorsunuz?
.........?!!!
İnşallah “vasat akıllı devletin”, beyninde ki “milli aklına” mukabil, “ devletin omurgasını”; ülkenin geleceği için, demokrasi içinde siyasi çözüm yollarını tıkayan ve tüm ülkücülerin bu özlemini engelleyen, “dönme ve devşirme” habis bir ur sarmamıştır.
Ülkücülerin ve Türk Milliyetçilerinin tek bir gündemi olmalı : Birliğimizi istemeyenler, dağılmamıza sebeb olanlar ve bu halimizden memnun olanlar kim?
Ve birliğimizin önündeki “akıl” kimin aklı ?